Ustalar aralarında Türkçe olamayan bir dille konuşuyorlardı. 'Nece konuşuyorlar, Kürtçe mi' dedi arkadaşım. Gündemin etkisindeydi sanırım. Halbuki dikkatlice dinlese, nece olduğunu bilemese dahi, Kürtçe olmadığını anlardı.
Çerkezce konuşuyordu ustalar. Bir ara bana döndüler: "Abi sen Kürtlerin hakkını savunuyorsun; peki bizim haklarımız ne olacak?"
"Ben sadece Kürtlerin değil, herhangi bir derdi, talebi olan herkesin hakkını savunuyorum" dedim:
"Ne yapmak istiyorsun? Radyo mu kuracaksın? TV yayını mı yapacaksın? Dilini geliştirmek için okul mu açacaksın?
Suç işlemedikten sonra, ne istiyorsan yap!"
Diğer usta dudak büktü: "Ohooo, senin dediğin olursa, işler karışır abi; maraza çıkar" dedi.
"Eee, maraza şimdi de var" dedim: "25 yılda 40 bin vatandaşımız öldü, daha ne olsun?"
"Halbuki benim dediğimi yaparlarsa, insanlar mutlu olur, 'ne güzel, ne özgür bir ülke burası' derler. Daha da bağlanırlar."
İnanmaz bir edayla dudak büktü usta; önüne dönüp alçı kovasını karıştırmaya devam etti.