İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın, Kürt sorununa demokratik bir çözüm bulunması amacıyla sürdürdüğü görüşmelerden biri, pazartesi günü İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin Eminönü kampusunda yapıldı.
Toplantıda söylediklerimin bir bölümünü sizinle paylaşmak isterim. Dedim ki:
Ne zaman aklı başında bir Kürt aydını ile karşılaşsam, 'Ne istiyorsunuz, 10 maddede özetleyebilir misin' diye sorarım.
Bu soruya sadece bir kere doğru dürüst cevap aldım. Altan Tan, en azından kendi taleplerini sıraladı. (Burada yazmıştım.)
Diğer arkadaşlar ya çok genel laflar etti ya da fazla ayrıntıya girdi. Ayrıca herkesin talep yelpazesi farklıydı.
O zaman insan ister istemez merak ediyor: Kürtler tam olarak ne istiyor?
İşte öğrenmemiz gereken bu!
Ancak onun için de İstanbullu, Ankaralı, İzmirli akademisyen ve gazetecilerden çok, Kürtlere kulak vermek gerek. Asıl onlar konuşmalı.
***
Bu sözlerim üzerine bir Kürt aydını, "Böyle konuşarak '
biz ve onlar' ayrımı yapıyorsunuz, bu yanlıştır. Asıl hedefimiz herkes için demokratikleşme olmalıdır" dedi.
Bu eleştiri önemli...
Evet,
ilke olarak arkadaşımızın dediği doğru: "Kürtler ne istiyor" sorusu, içinde 'biz ve onlar' fikrini barındırıyor.
Ancak ben bu ayrımdan korkmuyorum. Pratikte demokratikleşme tam da böyle sağlanır.
Bunun teorisi, demokrat solcu düşünür
Chantal Mouffe tarafından yapılmıştır. '
Demokratik Paradoks' kitabına bakabilirsiniz.
Birçok kişinin sandığının aksine, demokrasi, 'biz ve onlar' ayrımının buharlaştığı bir rejim değildir.
Tersine... 'Demokratik örgütlenme' zaten 'biz ve onlar' ayrımı üzerine kurulur.
Birkaç örnek:
Biz, zorunlu askerliğin kalkması için
onlara karşı örgütlenebiliriz...
Biz türbanın üniversitede serbest olması için
onlara karşı güç birliği oluşturabiliriz...
Biz zorunlu din derslerinin kalkması için,
onlara karşı mücadele edebiliriz...
Bu mücadeleler demokratiktir ve belli grupları karşı karşıya getirir. Yani demokrasi didişmenin olmadığı bir rejim değildir. Demokrasi siyasi hasımlığın, şiddete başvurulmadan; makul, medeni, insani araçlarla sürdürüldüğü bir rejimdir.
***
Gelelim Kürtlerin taleplerine.
Toplumdaki hâkim etnik unsur,
empati seviyesi düşük erkeklere benzer.
Karısının
kemerli burnunu "karakterli" bularak dost meclislerinde öven koca, eşinin başkalarının yanında niye gerginleştiğini anlayamamaktadır.
Derken kadın patlar: "Ben kemerli burnumu hiç beğenmiyorum; övgülerin bana gurur değil acı veriyor. Sus artık, sus!"
Eşinin derdini kavrayabilmesi için, sorunun açıkça ifade edilmesi gerekmiştir.
***
Kürt sorunu da böyle:
Minik öğrencilere,
1933 model, '
Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diye yemin ettirilmesiyle... Bir
Türk baba dalga geçebilir. Bu uygulamayı saçma, gereksiz bulabilir.
Ama o Türk baba, bir
Kürt baba gibi, içinde bir eziklik, bir acı, bir itilip kakılmışlık hali hissetmez.
O
ekstra olumsuz duyguyu ve ondan kaynaklanacak talepleri Kürt'ün, Türk'e anlatması gerekir.
Özetle: Doğru! "Kürtler ne istiyor" sorusu, "biz ve onlar" ayrımı yapar ama demokratikleşme de zaten sancılı bir öğrenme sürecidir.