Sabah'ın sürekli okurları hatırlar; üç yıl kadar önce, " Said Nursi'den Fethullah Gülen'e Nur Cemaati " başlıklı bir yazı dizisi hazırlamıştım.
Bu iş niye benim üzerime kalmıştı (şikayet ediyor değilim, iyi ki de kalmıştı) biliyor musunuz? Üniversitede Prof. Şerif Mardin'in öğrencisi olduğum için...
Halbuki Şerif Hoca, Said Nursi üzerine bir kitap yazmaya hazırlanmakta olmasına rağmen derslerinde ondan pek az söz etmişti. Yanlış hatırlamıyorsam, koca bir dönemin sadece iki saatini Said Nursi'ye ayırmıştı.
O yazı dizisi başıma bir miktar bela olmadı değil. Şerif Hoca bir kere dahi Fethullah Gülen'den söz etmemesine rağmen... (1980'lerin başında ortada sosyal bilimlerin konu edineceği kadar önemli bir 'Gülen hareketi' yoktu...) Benim adım, fındık beyinliler tarafından 'Fethullahçı'ya çıkarıldı...
Neden "Nurcu" demedikleri de ayrı bir tartışma konusu; acaba yeteri kadar "karşı moda" olmadığı için mi?
(Özetle: Bir hocanın derslerine girmek, bazen insanın yaşam boyu olumlu ya da olumsuz damgalanmasına yol açabiliyor.)
***
Halbuki düşünceme yön veren başka hocalarım da oldu. Ama onların pek azıyla birlikte anıldım.
(Hatta cahilane iddialarda bulunup beni Prof. Nilüfer Göle'nin öğrencisi ilan edenler çıktı. Göle'nin düşünce tarzını gayet iyi bilirim ama hiç öğrencisi olmadım. O, Boğaziçi'ne geldikten üç, beş gün sonra ben okuldan ayrılıp basına geçmiştim...)
Yukarıda " düşünceme yön veren " ibaresini kullandım ama devam etmeden önce şu notu da düşeyim: Eğer öğrenci, " yatkın, istekli, eğilimli " değilse, hiçbir hoca talebesinin düşüncesine şekil veremez.
***
Beni etkileyen hocalardan biri de, üniversitenin birinci sınıfında psikoloji dersi veren Gündüz Vassaf olmuştu. Gündüz Hoca, 1980'lerin başında YÖK kurulunca üniversiteden istifa etti. Araştırmalarını ve derslerini, ABD'den Hollanda'ya, Batı ülkelerinde sürdürdü.
Onu ancak " Cennetin Dibi ", " Cehenneme Övgü ", " Annem Belkıs " gibi kitaplarından ve Radikal gazetesindeki yazılarından takip eder oldum. Son olarak da " Tarihi Yargılıyorum " (İletişin Yayınları) çıktı.
Dün Radikal'in Cumartesi ilavesinde "Tarihi Yargılıyorum" vesilesiyle hocayla bir söyleşi yapılmış. Hoca yine çarpıcı bir örnek veriyor:
"Psikologlar bazen ahlaksızca deneyler yapabiliyorlar. ABD'de ilkokul çocukları üzerinde yapılan bir tanesi çok şeyler söylüyor. Öğretmen sınıfa giriyor ve 'Son okuduğum bir araştırmaya göre mavi gözlüler zekiymiş, kahverengi gözlüler ağır öğreniyormuş, çok akıllı değillermiş' diyor. Ondan sonra, ister resim, ister koşmak, ister matematik olsun, çocuklar hangi konuda ölçülürse ölçülsün, hep parmak kaldıranlar, yüksek not alanlar mavi gözlüler oluyor. Bir, iki hafta sonra öğretmen, 'Çocuklar, ben yanlış okumuşum, asıl zeki olan kahverengi gözlülermiş' diyor ve her şey tersine dönüyor..."
"Tarihi Yargılıyorum" da böyle vurucu örneklerle dolu. Mesela Kuzey Amerika'ya yerleşen beyazlar buranın yerlisi olan Kızılderilileri
deyim yerindeyse soykırıma uğratmıştır.
Günümüzde ise Kızılderili isimlerinin orijinal anlamlarını yitirerek çeşitli nesneleri işaret eder hale geliyorlar: " Cherokee " bir taşıt markası oldu... Iroquisları birleştiren " Haiwatha ", ABD İstanbul Konsolosluğu'na ait teknenin adı... Binlerce can alan füzelere " Tomahawk " deniyor... Askeri helikopterler ise " Apache "...
Gündüz Hoca'nın izinden giderseniz aklınız karışır: Çünkü o, tarihin konusu olan sultanların, kralların, kahramanların aynı zamanda cürüm işleyen kişiler olarak da ele alınabileceğini, kriminolojinin yöntemleriyle incelenebileceklerini söylüyor.
Buna cesaret edebilir misiniz?
Peki ya tarihçi Eric Hobsbawm'dan yaptığı şu alıntıya ne dersiniz:
"Haşhaş tohumu nasıl afyon müptelasının hammaddesiyse, milliyetçi, köktenci ideolojilerin oluşmasında tarih aynı işlevi görür..." Peki ya aradıklarını o tarihte bulamazlarsa? Hobsbawm onun da cevabını vermiş:
" Uydururlar! "