Ufuk Güldemir'in Teşvikiye Camii'ndeki cenaze töreninde tam 'Ufukluk' sahnelere şahit olduk.
Güldemir, camiler arasındaki sınıfsal-zümresel farkları haber ve yorumlarında kullanmayı severdi: "Teşvikiye, Beyaz Türklerin... Şişli, İslami burjuvaların camiidir" gibi... (Bir avuç Roland Barthes, iki kaşık Umberto Eco, bir tutam John Berger.)
Bir gözlem:
Ufuk Güldemir'in sadece adını bilen... Onunla hiç tanışmamış, yaptıklarına ya da tarzına asla ilgi duymamış... Sadece ve sadece, "Şimdi birçok kayda değer kişi orada olur, ben de boy göstereyim, adımı unutturmayayım" diye düşünerek Teşvikiye Camii'nin avlusuna koşmuş halkla ilişkiler sektöründen kadınlar gördüm.
Nişantaşı civarında oturan Yahudi bir arkadaşımız da, Musevi cemaatinden birçok kişinin (yine özellikle kadınlar) Teşvikiye Camii'ni kolladığını, ünlü bir kişinin cenazesi olduğunda, tanışsalar da, tanışmasalar da mutlaka oraya gittiklerini anlattı.
İlave not:
Bazı kişiler, birbirlerine, camideki kalabalığı göstererek, "Ufuk Güldemir'in ne çok seveni varmış" diyordu.
Bence olayın sevgiyle bir ilgisi yok. Güldemir'i hiç sevmeyen, ona gıcık olan ya da onunla kavgalı insanlar da cenazeye gelmişti. Affettikleri için mi? Hayır. Peki neden?
Çünkü Güldemir; sevseniz de, sevmeseniz de, "kayıtsız kalamayacağınız" bir kişiydi.