Biliyorsunuz apronda deve kurban edilmesi büyük tartışmalara yol açtı. Çoğunluk, ki buna Başbakan da dahil; devenin kesilmesini densizlik, ilkellik, çağdışı kalmışlık, ' köylü zihniyetini sürdürme' olarak gördü.
Bu tepkiler hayata bakışımızın nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. Neye göre mi?
Mesela Star'ın ekinde 'Karadeniz' vapurunun öyküsü vardı. Haberi, şu anda Osmanlı Bankası Müzesi'ndeki " Ulusu Tasarlamak: 1920'ler ve 30'larda Avrupa Devletleri Sergisi "nde gösterilen belgesel filmden hareketle Yener Yalçın hazırlamıştı. ( Karaköy'deki sergi 20 Mart 2007'ye dek gezilebilir.)
80 yıl önce, Karadeniz gemisi bir ' yüzer sergi' haline getirilerek Avrupa seyahatine çıkarılmıştı. Amaç Türkiye'yi Batı'ya tanıtmaktı.
Neler sergilenmiyordu ki vapurda: Tütün, Kütahya çinileri, Hacı Bekir lokumu, Bursa ve Hereke kumaşları... 1 Haziran 1926'da
Galata'dan hareket eden gemide Cumhurbaşkanlığı Orkestrası da vardı.
İlk olarak Barcelona limanına demirleyen yüzer sergiyi üç gün içinde 11 bin İspanyol gezmişti. Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya da dahil 12 ülkedeki 16 limana uğramıştı Karadeniz gemisi.
86 gün sonra ülkeye dönen gemideki ilginç sergi malzemelerinden biri, hiç kuşkusuz canlı Tiftik keçileriydi!
Şimdi aynı yüzer sergi düzenlense, Tiftik keçileri nasıl da şamataya yol açar. Kimi keçilerin ' takkeli' olduğunu ilan ederken, kimileri de ' liboş' der onlara. Hatta Tiftik keçilerinin İngilizler tarafından 19'uncu yüzyılın ortalarında Ankara'dan alınıp Afrika'ya götürülerek üretildiğini öğrenenler, " Ulusal bütünlüğümüzün simgesi olan keçilerimizi bu kez emperyalizme kaptırmayacağız " diye ayaklanır.
***
Bu tip sergiler hayatı algılama biçimimize tarihsel bir derinlik katmakla kalmaz, aynı zamanda politik çağrışımları da vardır.
Nasıl mı? Mesela imkânı olanlar Yapı Kredi Bankası Vedat Nedim Tör Müzesi'ndeki (İstiklal Caddesi) "Dünden Yarına Haberleşmenin Serüveni" sergisini gezsin.
Bugün bazı kesimler tarafından " karanlık geçmişimiz " olarak sunulan Osmanlı'nın, modernleşmek için ne büyük bir çaba içinde olduğunu fark edecekler.
Eminim birçok kişi, Sultan Abdülmecit'in, telgrafta kullanılan Mors alfabesinin mucidi Samuel Morse'tan dünyadaki ilk patent hakkını aldığını... Ve birçok devlet telgrafın önemini henüz kavrayamamışken, ona bir devlet nişanı verdiğini öğrenince şaşıracaktır.
Tarihi yeniden canlandırmamızı sağlayan bu sergiler, aynı zamanda çağdaş palavracıların foyalarını da ortaya çıkartıyor.