Abdülkerim Suruş, İranlı bir felsefeci ve din bilgini. 1945'te Tahran'ın nispeten yoksul mahallelerden oluşan güney tarafında doğdu. Üniversitede eczacılık okudu. Daha sonra Londra'ya giderek kimya ve bilim felsefesi eğitimi aldı.
Prof. Suruş, İran'daki 'resmi din anlayışını' sorgulayan aydınlardan biri. Bu nedenle seveni de çok, yereni de... Konferans verirken birkaç kez saldırıya uğradı.
Berlin'den sonra, şimdilerde Amsterdam'da ders veren Suruş 'Açık Fikir Topluluğu'nun davetlisi olarak Türkiye'ye geldi ve salı günü İstanbul'da 'İslam, Demokrasi, Modernite' başlıklı bir konuşma yaptı.
Dün de Abant Platformu'nun organizasyonuyla Kısıklı'daki Mabeyin restoranda küçük bir grupla yemek yedi. Bizlere çeşitli konulardaki fikir ve gözlemlerini anlattı.
Prof. Suruş'un önemli saptamalarından biri, ABD'nin aldığı tavrın İran'daki rejimi daha da güçlendirdiği yönünde.
Bizim medya ağırlıklı olarak İran'daki rejimin 'totaliter' olduğunu öne sürer. Hem Prof. Suruş'un anlattıkları, hem de başka kaynaklar bunun gerçek olmadığını gösteriyor. Mesela Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın bazı konuşmaları, atıp tutmaları yerden yere vuruluyor İran'da. Tabii bu durum, devlet, hükümet ve mollalarda 'otoriter' eğilim ve uygulamalar olmadığı anlamına gelmiyor.
Doğrusunu isterseniz, önemli bir düşünür olmasına rağmen ben Prof. Suruş'u pek tanımam. Sadece Birikim dergisinin 137'nci sayısında (Eylül 2000) yayınlanan bir çeviri söyleşiyi okumuştum.
İşte ilginç fikirlerinden bir demet:
* Bizim, "Allah'ın kitabı yeterlidir" diye bir teorimiz yok. "Allah'ın kitabı bize yeter ve başka hiçbir şeye de muhtaç değiliz" demiyoruz ve dememeliyiz. Biz hem teorik, hem de pratik bakımdan başka birçok şeye muhtacız. Bizim, "Peygamberin tecrübeleri bize yeter" teorimiz de yok. Biz başka birçok tecrübeye muhtacız.
* Din, ekonomi ve siyaset teorileri sunmamıştır ve sunamaz da. Ancak yöneticilerin, eğitmenlerin ve siyasetçilerin düşüncelerini hırslar ve batıl bağımlılıklardan kurtararak, onlara siyaset, yöneticilik ve benzeri konularda teoriler üretmelerinde yardımcı olur.
* Din ve ahlak normal insanlar ve normal hayat koşulları içindir. Eğer insanlar anormal olursa ve hayat koşulları anormal olursa ne din, ne de ahlak bu koşullarda geçerli ve faydalı olabilir. "Çaresizlerin ve yoksulların elinden tutun" dediğimiz zaman, bizim muhataplarımız başkalarının elini tutabilecek asgari geçim koşullarına sahip olmalıdır. Eğer kendileri aç ve çaresizse başkalarına yardım etmek yerine, belki de onlara saldırıp parçalayabilirler. Birisine "sakin ol" dediğimiz zaman bu normal ve alışılagelmiş durumlar için geçerlidir. Yoksa normal dışı koşullarda bulunan bir insan çaresiz sinirlenecektir.
Din kadar pozitif bilimlere de vakıf olan bu önemli profesörün Türkiye'de de ders vermesi iyi olur.