Sosyal demokratlar, ortanın solundakiler, demokratik solcular Bülent Ecevit'in vefatından sonra tartışıyor: "Oyumuz bir zamanlar yüzde 40'ı aşmıştı... Şimdi niye bu haldeyiz?"
NTV'de Can Dündar'ın yönettiği 'Neden?' programında Erdal İnönü, 12 Eylül (1980) darbesinden yakınıyordu.
Halbuki Türkiye sağı 12 Eylül'den sonra Turgut Özal'ın ANAP'ı gibi tek başına iktidar olan bir partiyi içinden çıkardı... Süleyman Demirel, DYP'yi hükümete taşıdı... RP'nin lideri Necmettin Erbakan başbakan oldu... Son olarak da AKP tek başına iktidara geldi.
***
Peki sol dediğimiz partiler aynı başarıyı niye gösteremiyor? Bir ara SHP yükselir gibi oldu, sonra bitti. Ecevit'in DSP'si en yüksek oyu aldı ama bunun gerçek (yapısal) bir büyüme olmadığını 2002 seçimlerinde gördük. Şimdi ana muhalefet partisi olan CHP'de ise ciddi bir kıpırdanma yok.
Eğer asıl mesele, 12 Eylül'ün attığı tokat olsaydı, sağın da toparlanamaması, aradan geçen 26 yılda sağ partilerin tek başlarına iktidara gelememesi gerekirdi. Değil mi?
Bu ve benzeri sorular zihnimde dolanırken Toplum ve Bilim dergisinin son sayısında (no: 107) yayınlanan iki önemli makaleyi okudum:
Birinci makaleyi ODTÜ'den Oğuz Işık ve Melih Pınarcıoğlu kaleme almış: "Bölgesel Siyasi Tercihler ve AKP".
Diğer makaleyi ise İTÜ'den Sinan Zeyneloğlu yazmış: "İstanbul'un Seçim Coğrafyası 1999-2002."
***
Başlıklardan tahmin edeceğiniz gibi iki makale de partilerin kimlerden oy aldığını inceliyor. Biri ülke genelinde, diğeri İstanbul'da...
Söz konusu makaleler tablo ve istatistiklerle dolu. Bunları sadece siyaset bilimi ya da sosyoloji öğrencileri değil, parti yöneticileri ve gazeteciler de büyük bir dikkatle okumalı.
Ben çarpıcı bulduğum birkaç noktayı buraya alacağım:
1) AKP, Türkiye genelinde iki yerden oy alıyor. Daha doğrusu buralarda büyük başarı gösteriyor: a) Milliyetçi, İslamcı sağın baskın olduğu yerler. (Kayseri-Konya hattı ve İç Anadolu'nun kuzeyi ve Doğu Karadeniz bölgesi.) b) Baskın bir siyasi görüşü olmayan, kemikleşmemiş bölgeler.
2) İstanbul'da ise AKP bir 'gecekondu partisi' tablosu çizmekte. Yakın tarihlerde kurulan ilçelerde yaşayan, maddi imkânları ve eğitimi nispeten az olan alt ve orta-alt sınıflar AKP'ye oy veriyor.
3) Buna karşılık eğitimli ve paralı insanlar CHP'yi tercih ediyor. Kabaca söylersek, CHP 1960-70'lerdeki çizgisini terk etti ve giderek burjuvaların partisi haline geldi.
4) Ancak yukarıdaki genel çizgiyi bulanıklaştıran bir kesim var: Aleviler yoksul olmalarına rağmen CHP'ye oy veriyor. Çünkü 'laikçi' CHP'nin kendilerini Sünni baskısından koruyacağını düşünüyorlar.
(Dergideki bir başka önemli yazıda, Ankara Üniversitesi'nden Kazım Ateş bunun tarihsel kökenlerini anlatıyor: 'Ulusal Kimlik İçinde AleviY-urttaş ve Merkez-Çevre Eksenini Yeniden Düşünmek'.)
***
Ne kadar çarpıcı değil mi?
Biz aslında sağ-sol kavramlarını alışkanlıkla kullanıyoruz. Halbuki İdris Küçükömer'in bir vakitler dediği gibi, Avrupa ile kıyaslandığında, Türkiye siyaseti tepe taklak durmakta.
'Solcu' denilen CHP'yi eğitimli-paralı kesim, yani burjuvalar destekliyor. Bunların sayısı az olduğu için CHP iktidar olamıyor.
'Sağcı' denilen AKP ise yoksulların, kendine gelecek arayanların, ezilenlerin, yeni kentlilerin partisi olarak hükümete geliyor.
Bu tabloya bakınca, Başbakan Erdoğan'ın, "Laiklik karın doyurmuyor" demesi gayet anlaşılır oluyor.
Kendini laikliğe endekslemiş bir CHP, 2007 seçimlerinde sadece zenginlerden ve Alevilerden oy alabilir.
Beş yıllık iktidar yıpranmasından sonra, AKP'nin hâlâ 'fakirlerin partisi' olup olamayacağını ise göreceğiz.