Bazı okurların ağzı bozuk. Ne yazarsak yazalım; iyi de desek, kötü de, küfrü yiyoruz. Basbayağı, adlı adınca küfrediyorlar e-postayla. Bazen insanın içinden, 'aynı seviyede' karşılık vermek geçiyor. Ama sadece kendimizi değil, çalıştığımız kurumu da düşünerek vazgeçiyoruz. ('Biz' diyorum çünkü böyle davranan başka meslektaşlar olduğunu biliyorum.)
İşin kişisel yanı bir yana ; meğer kurumsal açıdan kaygı duymak gerekmiyormuş! İcazeti kim mi veriyor? Basın Konseyi! Olay şöyle:
Yeni Şafak yazarı Ali Murat Güven, ilişkiye giren iki kovboyu anlatan Brockeback Dağı filmini HaberTürk TV'de eleştiriyor, " Beğenmedim. Eşcinselliğe özendiriyor. 18 yaşın altı izlememeli " diyor.
Programı izleyen Alem FM spikeri Taylan Efe Çeki, Güven'e bir e-posta göndererek, " Eşcinsellerden nefret etmek hastalıktır, git tedavi ol " diyor.
Bunun üzerine Güven'den " Hass... " diye bir yanıt geliyor.
Taylan Efe Çeki de Ali Murat Güven'i Basın Konseyi'ne şikayet ediyor. (Olayın başka ayrıntıları da var ama laf uzuyor, kısa kesiyorum.) Basın Konseyi durumu tartışıyor ve kararını veriyor: " İnternet üzerinden yazışma özel ilişkidir, bir gazetecilik faaliyeti değildir. Dolayısıyla gazeteciliğin ve Konsey'in ilkeleriyle bir alakası yoktur. Şikayet gündemden kaldırılmıştır. "
Buradan çıkan sonuç: Okura ya da izleyiciye e-posta aracılığıyla küfretmek gazeteyi ya da TV kanalını bağlamıyor; sadece kişiyi ilgilendiriyor.
Not: Bu yazıdan sonra da bir sürü küfür mesajı gelir herhalde. Sanırım bazı insanlar, küfür yemek için küfrediyor. Küfrediyor ki karşı taraf da cevap versin. Ama bizim tavrımız fıkradaki gibi: Bir mazohist, sadiste, " Beni döv, beni kırbaçla " demiş. Sadist, " Hayır " cevabını vermiş.