Bazı senaryoların sonu, baştan bellidir. Mehmet Barlas'ın pazartesi günü yazdığı fıkradaki gibi, senaristin, "
Ama olaylar Ay'da geçiyor " demesi durumu kurtarmaz, tersine gülünç hale getirir. Bir misal de gerçek hayattan:
' Dishonored'ın ( 1931 ) ön izleme seansına katılan İspanyol yönetmen Luis Bunuel'e, ABD'li bir yapımcı " Ne kadar ilginç bir konu, değil mi " diye sorar.
Marlene Dietrich'in bir casusu canlandırdığı filmin, yönetmen Sternberg tarafından yazılan senaryosu, Bunuel'e hiç çekici gelmemiştir: " Film iyi ama öykü sıradan. İlk beş dakikada kadının filmin sonunda kurşuna dizileceğini anlamıştım. " Yapımcı elbette ikna olmaz: " Nasıl böyle düşünürsünüz? Marlene Dietrich'i kurşunlatmak sinema tarihinde görülmemiş bir şey! " Bunun üzerine Bunuel, yatıştırmak için onu kaldığı eve götürür. Üst katta uyuyan arkadaşı Ugarte'yi uyandırır.
"Beni iyi dinle" diye lafa başlar: "Bir Viyana dekoru düşün... (Birinci) Dünya Savaşı dönemi..." Bir an evvel yatağa dönmek isteyen Ugarte sabırsızca "Eee?" der. "Filmin başında bir fahişe görülür. Sokakta bir subaya askıntı olur kadın..." Bunun üzerine Ugarte ayağa kalkar, esner, merdivenlerden yukarı çıkarken, yapımcıya küçük dilini yutturacak cümleyi sarf eder: " Tamam, yeter, sonunda kurşuna dizilecek... "