Bu yıl değişiklik yaptık ve bayramı Bodrum'da geçirdik. İlk gün hava epey soğuktu. Paltolu, atkılı, çizmeli, botlu, şapkalı, bereli insanlar, ünlü kafeterya Penguen'in denize nazır masalarında oturup İstanbul ya da Ankara'daki yakınlarını cep telefonuyla aradılar.
Türkler hala telefonda bağıra çağıra konuştukları için, neler dediklerini kolayca işitebiliyorduk. En çok dikkatimi çeken, bu kişilerin ısrarla, 'Hava burada harika... Yazdan kalma bir gün... Güneş pırıl pırıl' filan demeleriydi.
Halbuki hava ciddi biçimde soğuktu. Evet güneş vardı ama ışık almayan caddeler, sokaklar insanın içini titretiyordu. Hele bulutlar güneşi engellediğinde ortalık iyice buz kesiyor, atkılara daha sıkı sarılmak, paltoları, kabanların yakasını iyice kaldırmak gerekiyordu.
Görmeliydiniz: İnsanlar hem birbirlerini (yani büyük kentlerde kalanları) kıskandırmak... Hem de kış ortasında Bodrum'a gitmek gibi maceralı bir tercih yapmalarını haklı çıkarmak için nasıl da çaba sarfediyordu! Haberlere bakılırsa Sibirya'dan ' kıyamet soğukları' geliyor. Eğer bu dalga İstanbul'u vurursa, neler olacağını şimdiden tahmin edebiliriz: Hayat felce uğrayacak. Bakalım aynı insanlar o zaman da kıskandıracak birilerini bulabilecek mi?