İstanbul Nişantaşı'nda Banyan adlı bir restoran var. Burada salı akşamları piyanist Burçin Büke, arkadaşlarıyla birlikte caz müziği çalıyor. 'Bunun önemi ne' demeyin.. Büke, yurt dışında ödüller kazanmış, kendi besteleri olan bir klasikçi. Bir klasikçinin başka tarzlarda müzik yapmasına kolay kolay şahit olamazsınız. Çünkü o alemlerde klasiğin dışına çıkmak, bırakın çalmayı, başka tarzlarda müzikler dinlemek dahi ayıplanır.
Burada daha önce de ondan söz etmem boşuna değil: Burçin Büke tam benim adamım! Sadece caza ilgi göstermekle yetinmiyor. Müziğini geliştirmek için Orhan Gencebay'ı da dinliyor, 'heavy metal' cileri de...
Dahası da var: Büke aynı zamanda bir futbol meraklısı. Hatta zamanında Altay'ın yıldızlar takımında top koşturmuş bir G.Saray hastası! Parçaları baştan sona çalabilen müzisyenlerin hafızası genellikle güçlü olur. Büke de onlardan ve sadece notaları değil, hem sarıkırmızılı takımın, hem de rakiplerinin (başta F.Bahçe'nin!) son dönemde attığı golleri bir bir hatırlıyor! Lafı futbola durup dururken getirmedim. Büke klasik müziğin sevilip yaygınlaşması için popülerleşmesi gerektiğine inanıyor. Mesela milli maçlardan önce 'klasik şovlar' yapılmasını arzuluyor: 'Bana kalsa formayı giyip sahaya çıkar, Mozart konçertosunu çalarım. Şortu da giyerim; bana ne! Mühim olan Mozart'ı çalıyor olmam. Düşünsenize, senfoni orkestrasına Türk Milli Takımı'nın formasını giydiriyorsunuz, orada 10 dakika Mozart koçertosunun birinci bölümünü çalıyorsunuz. Hadi yapın, niye yapmıyorsunuz? Adam orada çekirdek yerken Mozart dinleyecek, gülecek, eğlenecek... Gülsün!' ( Radikal, 14 Ocak )
Futbol Federasyonu'nda başkanlık seçimi var. İnşallah yeni başkan Burçin Büke'nin teklifine olumlu bakar. Dünya televizyonlarında da yayınlanan böyle bir gösterinin çekeceği ilgiyi bir düşünün! Yoksa 'Ağcagillerin' ülkesi olmaya devam mı edelim?