Kurban bayramları, biz insanlara hayatın önemini, değerini, paha biçilmez olduğunu öğretir. Çünkü modern toplum, ölüm denilen büyük ve kaçınılmaz gerçeği insandan uzaklaştırma, hatta unutturma üzerine kuruludur. Din ise bize sık sık ölümü hatırlatır.
Sıradan insanların ölümden çok daha az hatırına getirdiği şey ise cesetlerdir. Vücut hayatiyetini yitirir. Ruh yeniden doğmak üzere, bir bilinmeze doğru yola koyulur, cansız beden ise toprağa gömülür. Çeşitli nedenlerden dolayı, mesela otopsi yapmak amacıyla, mezar açılmadığı sürece, gövde orada kalacaktır.
Biz öyle sanırız ama her zaman öyle olmaz. Kimi cesetler toprağın altında değil, üstünde kalır ve yaşamasalar da, hayata katkıda bulunmayı sürdürür.
Gömülmeyip çeşitli işler için kullanılan cesetlere 'kadavra' diyoruz. Kadavra denince de hemen akla tıp geliyor, anatomi dersleri geliyor... Değil mi? Doğrusunu isterseniz, Mary Roach'ın yazdığı, 'Kadavra' (Yakamoz Yayınları) adlı acayip kitabı okuyana dek, ben de öyle düşünüyordum. Bir kadavra, tıbbi çalışmalar haricinde nerede kullanılabilir ki? Hayata, yaşamını sürdürenlere ve gelecek kuşaklara başka nasıl katkıda bulunabilir? Bunun tıp haricinde bir yolu olabilir mi? Meğer kadavralar ne çok alanda işe yarıyormuş! Örnek mi? Alın size araba çarpışma testleri... Kadavraların kullanıldığı sektörleri inceleyen Mary Roach, Michigan Wayne Üniversitesi'ndeki deneylerden söz ediyor. Bunlar bir otomobilin, diğer bir araca ya da bir duvara çarptığında içinde bulunan insanlara neler olduğunu ortaya çıkarmaya yarayan testler. Buradan elde edilen veriler daha sonra araç güvenliğini artırmak için kullanılıyor.
Hemen aklınıza, TV'de filan izlediğiniz çarpışma testleri gelmiştir. Reklamlarda ya da belgesellerde gösteriyorlar ya... Orasına burasına ölçme cihazları, kablolar filan bağlanmış olan cansız mankenler ya da insan biçimli basit robotlar direksiyona oturtuluyor... Ardından da araç, belli hızlarla duvara toslatılıyor. Bu sırada, arka ses, gururla, 'Bilmem ne modeli, standart çarpışma testlerinden altın madalya alarak çıktı' filan diyor.
Hayır! Meğer söz konusu testlerde kadavralar böyle kullanılmıyormuş. Peki ne mi yapılıyormuş? İşte şimdi sıkı durun: Cesetler atılıyormuş!
Evet atılıyor...
Kadavralarla iş yapmak kolay olmadığı için, test araçlarının içine oturtulmuyor. Onun yerine... Diyelim ki otomobilde kullanılacak camın, bir kaza anında vücuda yapacağı etkiyi, açacağı yaraları, bedene atacağı çizikleri, bunların büyüklüğünü, derinliğini ya da bölgelerini öğrenmek için... Kadavra, belli hızlarla testi yapılan cama doğru fırlatılıyor! Mesela, camın insan alnında yaratacağı etkileri saptamak üzere, belli bir yükseklikten, camın üstüne atılıyor.
Tabii testin özelliğine göre durum değişebiliyor. Bazen de otomobil camı, 'küt' diye kadavraya vuruluyor! Mary Roach'ın kitabında inanılmaz ayrıntılar var. Haftalarca, ABD'nin ünlü gazetesi New York Times'ın 'en çok satanlar' listesinde yer alan bu şaşırtıcı çalışmada sadece hayata hayat katan kadavra öyküleri yer almıyor. 'Başkalarının hayatını nasıl kısaltırız, onları en kısa yoldan öbür dünyaya göndeririz' diye düşünenler de kadavralardan yararlanıyor.
Bu 'caniler' kim mi? Kimliklerini söylediğimde ' cani' kelimesinin 'yakışıksız' olduğunu anlayacaksınız: Silahlı kuvvetler, yani ordu...
Ordulardaki çeşitli birimler... Ya da ordu için silah üreten şirketler de kadavralardan yararlanıyor. Mesela henüz test aşamasındaki, 'yeni nesil' bir kurşunun bedende yarattığı etkileri anlayabilmek için kadavralar delik deşik ediliyor.
Sadece ölümün değil, hayatın farklı yönlerini anlayabilmek için, Mary Roach'ın kitabını okuyabilirsiniz. İnanın şu ölümlü dünya hakkında, 'tavuk suyuna çorba' türü devekuşu palavralarından çok daha fazla size katkıda bulunacaktır. 'Ama midem bulanır' diye kokmayın...
Roach olaya öyle bir üslupla yaklaşmış ki bazen kahkahanızı tutamıyorsunuz!