Geçenlerde Amerikalı bir arkadaşım hayatında ilk kez İstanbul'a geldi. Buluştuk. Ona Osmanlı-Türk mutfağını tanıtmak için Nişantaşı'ndaki Hünkâr'a götürdüm. Lokantanın sahibi ve şefi Feridun Ügümü coştu! Bütün yemeklerinden azar azar verip açıklamalarda bulundu.
Arkadaşım hem İstanbul'da bulunmaktan çok memnun kaldı, hem de yemeklere bayıldı. Sık sık aynı şeyi söyledi: "Ne güzel bir kentiniz var, harika."
Ancak bir eleştirisi vardı ki söyleyecek laf bulamadım: "Nasıl olur da o binayı dikersiniz?" 'O bina' derken kastettiği Gökkafes'ti. "Kentin görüntüsünü bozuyor, tam bir felaket, cinayet" deyip durdu.
Gökkafes olayı devam ederken şimdi de yeni bir tartışma başlıyor: Haydarpaşa Projesi.
Olayı biliyorsunuz: Haydarpaşa-Harem civarı toptan değişecek. Oteller, alışveriş merkezleri, marinalar yapılacak. Tren ve otobüs garı ile yük limanı taşınacak. Haberlere bakılırsa projenin toplam tutarı 7 milyar doları bulacak.
***
Bir kere şunu belirtelim: İstanbul'un böyle yatırımlara gereksinimi var. İki nedenle: 1) Kent hak ettiği sayıda turisti çekemiyor. 2) Küreselleşen dünyada bazı kentler 'bağlantıkoordinasyon noktası' olarak önem kazanıyor. Orta Doğu ile Avrupa arasında kalan İstanbul tam da böyle bir rolü oynayabilir. Ama tabii otelden iletişime gerekli her yatırımı yapmak şartıyla.
Ancak...
Bu tip projelere girişilirken kentin dokusunu, silüetini bozmamak, kent sakinlerinin yaşam biçimlerine özen göstermek gerek.
Ne var ki Haydarpaşa Projesi bazı kesimleri ciddi biçimde endişelendiriyor. Mimarlar Odası'nın başını çektiği birçok sivil toplum kuruluşu rahatsızlığını ifade ediyor. Bakın neler diyorlar:
* Buraya dikilecek gökdelenler kentin silüetini ve tarihi dokusunu bozacak.
* Başta bölgedeki kıyılar olmak üzere birçok alan halkın kullanımına kapatılacak.
* 10 bin kişi işini kaybedecek.
Bu endişelerin bazılarına ben de katılıyorum. Haydarpaşa Garı, Selimiye Kışlası gibi tarihi yapıların 'tepesine' gökdelenler dikmek yanlıştır.
Projenin halk-çevre-deniz ilişkisini kesmesi değil, tersine geliştirmesi gerekir.
10 bin kişinin işsiz kalacağı iddiası ise herhalde yanlış bir tahmin. Tersine yeni iş imkanları doğacak.
Ayrıca bölgenin bugünkü halini savunmak mümkün değil. Ancak orayı görmemiş bir kişi mesela otobüs garının yerinde kalmasını isteyebilir. Otobüs garı ve yük limanı yüzünden Harem'i pislik götürüyor. 'İğrenç' sıfatını hak eden bir durum var ortada.
Projeye karşı çıkanlar bölgenin küreselleşmeye kurban verileceğini, küresel şirketlere peşkeş çekileceğini söylüyor. Halbuki küreselleşmeye karşı çıkmak yerine, bu yeni ilişkiler ağında ne tür bir pozisyon alacağımızı belirlemek daha doğru olur.
Haydarpaşa-Harem bölgesi mutlaka elden geçmeli. Ama uygulanacak proje kentin güzelliğini ve tarihi kimliğini bozmamalı.
Örneğin şu sıralar iki projeden söz ediliyor. Birinde gökdelenler var. Diğeri ise 'yatay' düzenlemeyi öngörüyor. Bence ikincisi seçilmeli.
İlkesel olarak gökdelenlere karşı değilim. Ama bunları nereye dikeceğimiz önemli. Gökkafes kulağımıza küpe olmalı.
İşin yasal yanı bir yana, İstanbul'a ilk kez gelmiş bir Amerikalı dahi Gökkafes'i eleştiriyorsa, belli ki büyük bir hata yapmışız.
Aynı hatayı Haydarpaşa'da tekrarlamayalım.