Yazar Selim İleri, TRT2'de 'Edebiyat Yarımküre' adlı bir program hazırlıyor. Dün çekimleri vardı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden yakın Türk edebiyatı uzmanı Fatih Andı ve reklamcı-yayıncı Nazar Büyüm (Adam Yayınları) ile programa katıldık. Konu: "Edebiyat kitapları ve reklam"dı.
Bir ara şöyle bir laf ettim: "Bangır bangır reklamı yapılan kitapları pek satın almam, alsam dahi okumam, okusam dahi yazmam." Tabii olayı bu biçimde formüle edince sanki "reklamı yapılarak çok satan kitapların sanat değeri düşüktür" diye düşündüğüm... Özetle edebiyat kitaplarının reklamına karşı olduğum sanıldı.
Orada açıklamaya çalıştım. Konuyu biraz daha açalım.
Her kitap ve her yazar için olmasa da... Son 10 yıldır bazı kitaplar reklam kampanyalarıyla pazarlanıyor. Bu çabaya karşı değilim. Yapsınlar. Ama benim açımdan şöyle bir durum var: Reklam yüzünden kitaba ilişkin 'keşfetme' duygusunu kaybediyorum. Bu yüzden de o kitabı almıyor. Alsam dahi okumuyorum. Bekletiyorum. Aradan bir iki yıl geçiyor, öyle okuyorum.
Asıl önemlisi ise son nokta: Eğer reklamı yapılarak çok satan kitap ancak kötüyse, beğenmedimse üzerine bir şeyler yazıyorum. Niye? Çünkü iyiyse sorun yok ki. Zaten birçok kişi tarafından bilinmiş oluyor. Bir de benim yazmama gerek kalmıyor. Tersine, eğer kötüyse, zayıfsa ya da abuk bir yönü varsa 'olmamış' diye yazıyorum. Çünkü reklam sıradan ya da dandik bir ürünü şişirerek bir bakıma bizi kandırmış oluyor.
Onun dışında belki kıyıda köşede kalmış, az satan, tam da keşfedilmeyi bekleyen kitaplara el atmayı tercih ediyorum.
Çevrenizdekilerin bilmediği, tanımadığı, adını duymadığı bir yazarı keşfetmek... Ya da arka rafların birinde ilginç bir kitap bulmak ne büyük bir zevktir! Aslında bu tavrımı savunacak da değilim. Çünkü bu yüzden, mesela, Murathan Mungan'ın 'Yüksek Topuklar' adlı kitabını çok geç okudum. Bayıldım. Peki bu bana bir ders oldu mu? Bilmiyorum. Yeni bir reklam kampanyası başlasın da göreyim; bakalım ne yapacağım!