Haber gerçekten ilginç: 81 yaşındaki İngiliz profesör Antony Flew, Tanrı'nın varlığına inanmıyordu. Bunu defalarca açıklamıştı. Birçok kişi onu takip etmişti. Ancak Flew geçenlerde sansasyonel bir açıklama yaptı ve artık Tanrı'nın varlığına inandığını söyledi.
Tabii ortalık birbirine girdi: Hayal kırıklığına uğrayanlar... 'Nihayet doğru yolu buldu' diyenler... 'Bizi kandırdı' diye feryat edenler... 'Yaşlandı, saçmalıyor' diye dudak bükenler...
Eğer daha önce bana birisi felsefe profesörü Flew'un hayat hikâyesini anlatsaydı... Ona şöyle diyebilirdim: "Bu adam bir gün imana gelebilir. Böyle bir olasılık yüksek." Nereden mi biliyorum? Antony Flew'un babası rahipmiş!
***
Benim akıl yürütme biçimim şöyle...
Yıllar önce karşılaştırmalı bir psikiyatrik araştırma yapılmıştı. Ülkeler Türkiye ve Yugoslavya idi. İncelenecek konu da 'büyüklük hezeyanı'.
Biliyorsunuz sosyalist ülkelerde din bastırılmıştı. Yani okullarda okutulmuyor, dinin herhangi bir biçimde görünmesine izin verilmiyordu.
Araştırmada çok ilginç bir sonuç çıkmıştı: Yugoslavya'daki büyüklük hezeyanı gösteren hastalar... "Ben Pele'yim... Ben Marilyn Monroe'yum" diyorlardı.
Buna karşılık Türkiye'de büyüklük hezeyanları, "Ben Allah'ım... Ben peygamberim" şeklindeydi. Neticede daha küçük bir çocukken çevresinde olup bitenlerin insanları etkilediği anlaşılmıştı.
Flew'un babasının rahip olduğunu söyledik. Ancak 15 yaşından itibaren Tanrı'yı reddetmiş. Büyük olasılıkla o yaşa dek babasının telkinleri olmuştur. Yani dini kültüre yabancı bir kişi değil...
İşte bu tip insanlardan... Akıl hastası olduklarında... Ya da yaşlanıp, ölümün nefesini hissetmeye başladıklarında tekrar Tanrı'ya inanmalarını bekleyebiliriz. Bu olasılık yükselir.
(Not: Aman sakın yaşlılık ile akıl hastalığını aynı kefeye koyduğumu sanmayın.)
***
Bu haberde beni asıl şaşırtan ise feryat edenler. Bizi kandırdı diyenler.
Nasıl da gülünç duruma düşmüşler. Tanrı'ya inanmak için başkasının dediklerine mi bakacaksın? Kendi aklın, ruhun yok mu? İlla da birisini takip etmek zorunda mısın? O inanmıyor diye sen de mi inanmayacaksın? Ya da tersine: O inanıyor diye, sen de mi inanacaksın? Siyasette lider aramayı anlıyorum. Hatta dini konularda da lider arayışını normal buluyorum. Çünkü o tip alanlarda karizma ve bilgi önemlidir. Kişi karizmayı takip edebilir. Bilgi almak, doğruyu yapıp yapmadığını öğrenmek için birisine danışabilir.
Ancak Tanrı'ya inanıp inanmamak için insanın bir lidere, bir kanaat önderine niye ihtiyacı olsun? Ne gerek var? İnanıyorsan inanıyorsun, inanmıyorsan inanmıyorsun... Bu kadar basit!