Urfa gezisinin en hoş yanlarından biri de 'yerel dille' az buçuk tanışmak oldu.
Mesela birisinin işini sordum: 'Pirketçi' dedi. Ne demek pirketçi? Derken ortaya çıktı: Briketçi, yani duvarcı, duvar ustası. Aynı şekilde 'kamyon'a kaymon, 'hırsız'a hırkız diyorlar. Çok hoş, gayet akıcı, hızlı bir konuşma stilleri var. Üç cümlede bir de espri yapıyorlar.
(Not: Bu konuyla ilgilenenler Şanlıurfa Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı Yayınları'ndan çıkan, 'Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü' adlı kitapçığa bakabilir. 'Şakşako' nedir, 'hışır' neye denir, 'sakal öpümü' geleneği nasıl uygulanır; öğrenmek istemez misiniz?)
Başlığımızda yer alan 'eski yabancı' terimi de bir alem! Eğer benim gibi Urfa'ya ilk kez gelmiş, alık alık ortalıkta dolaşan bir turistseniz... O zaman siz 'yabancı'sınız. Ama bir süre sonra kente tekrar giderseniz, artık tecrübe sahibi, az çok civarı tanıyan bir kişi oluyorsunuz... Ayrıca daha önce konuştuğunuz kişiler sizi anında tanıyor... Bu kez statünüz değişiyor, 'eski yabancı' oluyorsunuz.
* * *
Bazı İstanbullular, Güneydoğu'dan çekinir. Niye? Çünkü hemen akıllarına aşiret düzeni içinde yaşayan, poşulu, koca bıyıklı, sert bakışlı, silahlı adamlar gelir. Filmlerde ve TV dizilerinde hep böyle tipler görmüşlerdir.
Halbuki kimle konuştumsa (gazeteci olduğumu özellikle söylemedim) gayet nazik ve yardımseverdi.
Sadece merkezi yerlerde değil ara sokaklarda da dolaştık. Yan bakan, terslik yapan, laf atan kimseye rast gelmedik. Belli ki İstanbullu'nun garipsediği o 'sert' görüntünün altında pamuk gibi bir kalp var.
ooo
Gelelim yemek meselesine. Biliyorsunuz geçen gün Urfa'da doğru dürüst kebap yiyemediğimi yazdım. Tabii dostlar bozulmuş. Gelin şu konuyu biraz açalım.
Kebabı çok ama çok severim. Güneydoğulu arkadaşlar benim gibi Balkan kökenli bir insanın acılı yemeklere, terbiyeli etlere, hele kırmızı bibere olan bu tutkumu anlamakta zorluk çeker.
Biz Urfa'da bulunduğumuz iki gün zarfında dört lokantada kebap yedik. Bunlar hem rehberlerde adı geçen, hem de İstanbul'da yaşayan Urfalı arkadaşlarımın önerdiği yerlerdi.
Ama aradığımı bulamayınca üzüldüm.
Çünkü Urfa önemli bir yer. Adı üstünde: Peygamberler kenti. Biraz çalışılsa, biraz yatırım yapılsa görkemli bir turizm merkezi olabilir. ABD'ye gittiğimde nasıl bozulmuştum: Adamlar olmayan geçmişlerini pazarlıyorlardı! Tabii ziyaretçilerin; tarihi eserlerle gözünü, 'sıra geceleri'yle kulağını değil karnını da doyurmak gerekiyor.
O halde: Bu hayal kırıklığı kentin yöneticilerine, ileri gelenlerine ve otelinden lokantasına hizmet sunan kuruluşlara ip ucu olmalı. Demek ki düzeltilecek şeyler var.
Mesela 'şıllık' gibi nefis bir tatlı, 'ağzı açık' gibi lezzetli bir pide mönüde yazdığı halde nasıl olmaz? Ağzımızın suyu aka aka İstanbul'dan kalkıp gelmişiz; hevesimiz kursağımızda kalıyor. Haksız mıyım?
İşte buraya yazıyorum: İlk fırsatta Urfa'ya tekrar gideceğim. Bu kez kebabın hasını, isotun da ev yapımı olanını tatmak istiyorum.
Anlaştık mı?