Paris'ten gelir gelmez, ayağımın tozuyla Rumeli Han'ın A blokunun dördüncü katına tırmandım. Fuat Saka ve Gürcü caz müzisyenlerinin konseri için... Ressam dostum Nedret Sekban, gaza gelir de horona başlar diye ümit ederek... Nitekim oldu. Ressamlığından daha iyi bir horoncu kendisi. Seyretmeye doyamadım. Gürcü gitaristle Fuat Saka, Saka'nın tüm Yunanistan'ın ezbere bildiği besteleriyle adeta döktürdüler. Espira'yı tıklım tıklım dolduranların içinde tüm Datça Palamutbükü sakinlerini gördüğümü söyleyebilirim. Mekânda her hafta komşular var. Geçen hafta da Yunanistan'dan bir orkestra sahne almış burada.
Espira'dan doğru Roxy'ye geçtim. Roxy, Roxy olalı böyle işkence görmedi, söylemeliyim. Şikâyet Korosu etkinliği nedeniyle ilk gençlik yıllarımdan beri müdavimi olduğum mekânda, dev ekranlarda dünyanın dört bir yanından çok sesli korolar şikâyette bulunuyordu hayattan... Bizim gibi mandolinle büyütülmüş, zorla çok seslileştirilmeye çalışılan bir ülkenin evladı olarak Roxy'deki bu koro görüntülerine canım fena halde sıkıldı.
Son derece siyaseten doğrucu küresel mi küresel proje, 2010 Ajansı tarafından desteklenmiş. Hiç şaşırmadım doğrusu. 2010 sanat projeleri, ya iyileştirir veya taşınabilir. Bu tür projeler paket projeler. McDonalds gibi. Bir ayağını da İstanbul'da gerçekleştiriyorsun, desteği kapıyorsun. 2010, madem şikâyet eden koroları destekleyecekti, Komet'in Yok Korosu'nu da destekleseydi.
İşte evet bu son derece uyuz, var olan antipatime bir o kadar daha katacak negatif fikirlerimle Roxy'den apar topar Kiki'ye kaçtım. Hâlâ beni seven birkaç yakın dostumla... İlhan Sayın, Hale Tenger, Nermin Er, ressam DJ Nâzım Richard Dikbaş'ın ritim ve blues ezgileriyle o kadar güzel dans ediyorlardı ki... Ben de aralarında epey kendimden geçmişim. Yazımı yazmak üzere eve geldiğimde sabahın ilk ışıkları yüzümdeki kırışıklıkları ne beter gösteriyordu ama...