Başkanı, yönetimi, futbolcuları, teknik heyeti, doktoru, aşçısı ve malzemecisiyle Galatasaray, özlediği huzuru kendi içinde tesis etmeye özen göstermelidir. Bu birliktelik sağlanmaz ve dağınıklık toparlanmazsa her kesim tek tek kırılmaya başlar.
Medyada Galatasaray'ı yıpratmak amacıyla bilerek ciddi bir algı operasyonu yapılıyor. Mevcut yönetim yeterli tecrübeye sahip olmadığından dolayı olumsuzluklara karşılık verme konusunda doğru ve stratejik tavırlar üretemiyor. Bu durum G.Saray yönetiminin yumuşak karnı olarak göze çarpıyor. Yönetim içinde sağlanamayan barış, kişilerin birbirleriyle yaşadığı husumet, küskünlükler, bazı yöneticilerin yaşananları dışarıya servis yapması Galatasaray'ı "olumsuz haberler" sınıfında manşetlere taşıyor. Yöneticiler, "Asıl olan G.Saray'dır, gerisi teferruattır" felsefesini özümsemediği için G.Saray kolayca yerden yere vuruluyor.
KAPI ARKASINDA ELEŞTİRİ
Halk arasında, "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir" diye bir söz vardır. Galatasaray'ın huzursuzluk çarkına kapılması bence tesadüf değil. Neden mi? Başkan Ünal Aysal bu yönetimi oluşturduğunda, "Mülayim isimler. Hiçbiri suya sabuna karışmaz. 'Evet, haklısınız' derler. Asla eleştirmezler" yorumunda bulunmuştum. Öyle de oldu.
Eleştirilmeye sıcak bakmayan Aysal'ın kurduğu yönetim, Galatasaray Başkanı'nı yüzüne karşı değil, kapalı kapılar ardında ağır eleştirirken kendi aralarındaki eleştirilerde de restleşmeler yaşayıp, "Bir daha görüşmeyelim, konuşmayalım" noktasına geldiler.
LİDERİN TANIMINA DİKKAT
Varolan yönetimde akil üç-dört yönetici hariç kimse birbirleriyle görüşmüyor, konuşmuyor, hatta telefon bile açmıyor. Güçlü ve kendine güvenen liderler güçlü kadrolarla çalışmaktan kaçınmazlar. Güçlü lider tanımında şöyle der: "Liderlik ettiğiniz kişilerin sizden daha fazla parlamasına izin verin. Eğer o kişiler yeterince parlarsa ışıklarını size yansıtır." Aysal'ın ilk yönetiminde yer alan isimler, ışıklarıyla yönetimi de takımı da taraftarı da parlat-ı yordu. Aysal içinde Ali Dürüst, Refik Arkan, Semih Haznedaroğlu gibi güçlü isimlerin olduğu yönetim takımıyla iki şampiyonluk, Avrupa'da çeyrek final yaşadı. Başarıda "Aslan payı" o takımı kuran Başkan Ünal Aysal'a aittir. Varolan yönetim huzursuz, uyumsuz, sevgisiz ve etkisiz ise sorumluluk yine Aysal'a aittir.
HATALARDAN DERS ALINMALI
Her insan gibi liderler de hata yapar. Önemli olan hatalardan ders çıkarmak ve çabuk karar vermektir. Erken teşhis Galatasaray'a huzuru geri getirir. Başkan Ünal Aysal huzurun olmadığı bir yönetimle daha fazla yola devam eder mi bilemem. Aysal eğer yeni bir yönetim kurmayı düşünürse seçeceği isimler, ışıkları lidere yansıtacak kişiler olmalıdır.
DROGBA-ELMANDER GİBİ 'CESUR YÜREK' ŞART
Pandev geldiğinde Makedon golcü için, "Tek vuruş ustası" yorumunu yaptım. Bu görüşümün arkasındayım. Birlikte oynamadığı için takıma uyum sorunu yaşadığını iddia ediyorum. Uyumu kolay aşacağını ve Galatasaray'a katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Elmander ve Drogba'yı getiren Başkan Aysal'ın son dakikada Pandev'i transfer etmesine şaşırmadım diyemem. Elmander-Drogba ikilisiyle Pandev tercihi arasında vizyon ve anlayış farkı var.
Eski başkan Alp Yalman hep şöyle der: "Büyük düşünmek pahalı düşünmek değildir."
Galatasaray Başkanı Aysal, parasal açıdan pahalı düşünmemiş olabilir ama Pandev, "Pantolon veremedik gömlek uyduralım" transferidir. Pandev'den bir Elmander ya da Drogba hayal etmek hata olur. Elmander ile Drogba, kazanılan iki şampiyonlukta Galatasaray'ın sahadaki "Braveheart"larıydı. Yani takımın cesur yürekleriydi.
Elmander savaşan, güçlü bir golcüydü. Sahada yüreğiyle oynarken tekmeye gözünü kırpmadan kafa koyardı. Drogba marka değeri yüksek, uluslararası saygınlığı müthiş bir isimdi. Karizmasıyla rakip oyuncular üzerinde ezici etki yapıyordu. Güçlü ve ürkütücü fiziğiyle Galatasaray'a "Heybet" katıyordu. İlerlemiş yaşına rağmen Drogba gol atan, attıran, rakip, savunma önünde duvar olan müthiş bir kaliteydi. Drogba takım zorlandığında ateşli bir tavırla herkesin sinerjisini ayaklandırıyordu. Bunu Hagi çok yapardı. Hatta Fatih Terim'in bile kendini feda ederek Ordu ve Mersin maçlarında yaptığı "Braveheart"lık, yenik durumdaki Galatasaray'ın geri dönüşünü sağlamıştır.
Galatasaray takım olarak Elmander gibi bir savaşçının, Drogba gibi heybetli bir karizmanın eksikliğini fazlasıyla yaşıyor. Prandelli böyle bir oyuncuyu takım içinden çıkarabilir mi? Ya da çıkarmak için kafa yorar mı?
Eğer Galatasaray yeni "Braveheart"ını yaratamazsa kaybetme noktasına geldiği maçları geri döndürmekte çok zorlanır.
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARMAK
Cesare Prandelli'nin ilk sözü "Aile olacağız" olmuştu. Hazırlık kamplarında, Florya'da çalışmalar ve ilişkiler aile samimiyetinde geçti. Futbolcular da Prandelli'ye tavırlarından dolayı saygı ve sevgi gösterdi. Kamp döneminde Prandelli'nin oturtmaya çalıştığı istikrarlı kadro yapısı, lig başlayınca değişmeye başladı. Futbolcu, hocanın tavırlarına bakar ama söylemleriyle eylemlerine dikkat eder. Bir örnek vereyim; Fatih Terim, Didier Drogba'yı Akhisar maçında ilk onbire koymamış sonradan oyuna almıştı. Fatih Terim'in bu tavrı hem takıma duyduğu saygının göstergesiydi hem de "Benim için herkes eşit" mesajıydı.
Pandev ve Dzemaili'nin Prandelli'nin bir telefonuyla Galatasaray'ı tercih ettiği söyleniyor. Olabilir. Prandelli'ye uyarım şu: Hem 'aile olacağız' diyeceksin sonra aileye yeni katılanlara torpil yapacaksın. Buna "Kaş yaparken göz çıkarmak" denir. Futbolcu kurnazdır, samimiyet sulanırsa hocaya saygı da sevgi de azalır. Aile olma duygusu da güven erozyonuna uğrar.
A SPOR HAYIRLI UĞURLU OLSUN
Yayın hayatına başlayan "A Spor", Turkuvaz Grubu'na ve Türk sporuna hayırlı olsun. Spor kanallarının azınlıkta olduğu bir dönemde "a Spor" Türk sporuna nefes olacak. İlkeli, tarafsız ve yaynı kalitesiyle sporseverler tarafından beğeniyle takip edilecek. Üç yıldır a Haber'de keyifle yaptığımız tutarlı, ilkeli yorumlarımızı "artı Futbol" ekibi olarak artık "a Spor"da yapacağız. A Spor tamamen Türk sporuna odaklanacağı için sadece yorumcularıyla göz kamaştırmayacak. Güçlü Spor Servisi sayesinde canlı yayınlarıyla, özel haberleriyle, özel röportajlarıyla da gündem oluşturacak.