Bir yönetici öncelikle "Kriz nasıl yönetilir?" çok iyi bilmelidir. Bir kulüp başkanı da bir kulübün en üst düzeydeki ismi olarak kriz yönetimini ekip ruhuyla, bütün yönetici arkadaşlarıyla el ele vererek gerçekleştirmelidir. Başkanlar, krizlerin nedeni değil, çözümün anahtarı olmalıdır.
Galatasaray camiası, taraftarından yönetimine kadar Wesley Sneijder transferine kilitlenmiş. Herkesin gözü yıldıza çevrilmiş. Bu nedenle hızla üzerlerine gelen ve büyük tahribat yaratabilecek göktaşını göremiyorlar.
Başkan Ünal Aysal'ın kurumsallaşma adına kulübe oturtmaya çalıştığı profesyonel yönetici anlayışı ciddi bir kriz yarattı. Seçilmişlerle atanmışlar arasında uyumu bir kenara bırakın, ciddi bir kan uyuşmazlığı var. Ben profesyonellere karşı değilim. İş başına getirilen bu profesyonel isimler kendi alanlarında son derece başarılı isimler olabilirler; ki büyük ihtimalle de öyledirler. Ama bu insanların kulüp yapısını, camiayı ve işlerin nasıl yürütüldüğünü çok iyi bildiklerini sanmıyorum. Sadece kendi ekibini kurma adına kulüp yapısını iyi bilen insanları görevden almaya çalışmalarını doğru bulmuyorum. Sonuçta seçilmiş insanların mali kongrede hesap vereceklerini düşünürsek bu profesyonellerin son noktayı koyma konusunda tam yetkili olmalarını doğru bulmuyorum. Davulun seçilenlerde, tokmağınsa atananlarda olması Galatasaray'da krizi giderek derinleştirir, başkanın da başını ağrıtır.
Ünal Aysal, 14 Mayıs 2011'de Galatasaray Başkanı seçildi. Siz bu satırları okurken 610 günü geride bırakmış oluyor. Bu 610 gün boyunca başkan ve bütün yönetim kurulunun birlikte kaç kez yemek yediğini biliyor musunuz? Sıfır! Sadece yönetim kurulu masasında biraraya gelebiliyorlar. Ama dışarıda birikte olup sergileyecekleri sinerjiiyi bu zamana kadar hiç gösteremediler. Sayın Aysal, rekor oyla göreve geldi. İlk sezonunda futbolda şampiyonluk yaşadı. Diğer branşlarda ciddi bir ivme yakalandı. Sportif anlamda her şey yolunda gibi görünüyor ama aile içindeki resim bize kriz kokan, bambaşka bir tablo çiziyor.