Bir ülkenin ulusal gücünü oluşturan önemli unsurlar nüfus, coğrafya, ekonomi, demokratik güç, siyasal istikrar ve ordulardır. Bu kategorizasyon bakış açılarına göre değişmekle birlikte genel kabul görmesi bağlamında nüfus ve toprak kriteri jeostrateji kuramcıları tarafından halen en önemli iki kriter olarak kabul edilmektedir. Büyük güçlerin yükseliş ve çöküşlerine sahne olan yirminci yüzyılın siyasal düzeni, ikinci dünya savaşı sonrasında Yalta ve Potsdam anlaşmalarıyla kurulan 'soğuk savaş' düzeniydi. Bu sistem ancak kırk beş yıl yaşayabildi ve 1989'da Berlin duvarının yıkılmasıyla son buldu. Soğuk savaşın bitmesiyle Birleşik Devletler hegemonyasında 'yeni dünya düzeni' olarak takdim edilen yeni bir düzen başladı.
Cumhuriyet, altı yüzyıllık imparatorluğun küllerinden yeniden doğarken büyük imkânsızlıklarla kalkınma yoluna başladı. Bu dönemi tasvir eden Mehmet Akif, 'İşimiz düştü mü tersaneye veya denize, âdetimizdir derhal müracaat ederiz İngilize; bir yıkık köprü için Belçika'dan kalfa gelir, hekimin hazıkı bilmem nereden celb edilir. Yoktur bütçe hesabatını çıkaran, hadi gelsin bakalım mösyö Loran. Sanayimiz nerede, tersanelerimiz nerede, ya Manchester'de, ya Brüksel'de, ya Berlin'de...' demek suretiyle imparatorluğun içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.
İmparatorluğun son yıllarında yarı sömürge haline gelen Anadolu, Cumhuriyet'le beraber iki yüz yıllık makûs talihini yıkıp, yeni bir başlangıç yaptı. Ülkenin toplam nüfusu on iki milyon iken bu nüfusun dörtte birini I. Dünya savaşı sonrasında Anadolu'ya sığınan üç milyon muhacir oluşturuyordu. Nüfusun yüzde doksanı kırsalda yaşarken, ülke büyük faciadan ancak ve ancak bağımsızlığını ve onurunu kurtarabilmişti. Örneğin 1950'de İstanbul-Ankara arasında demiryolundan başka irtibat yoktu. Bu tarihte Ankara-İstanbul arası şoseydi ve 16-17 saat alıyordu. 1950'de yeni bir dalga boyuna evrilen devlet aklı, ülkeyi demokrasiyle tanıştırırken iktidarın sandıkla değişmesi Cumhuriyete büyük bir özgül ağırlık kazandırdı.
Sistemi iyi kurmak
1950'de 10 bin olan traktör sayısı 1956'da 44 bine çıkarken aslında bu rakamlar sadece traktör sayısında değil tüm kalemlerde ülkenin nasıl bir sıçrama gösterdiğini ortaya koyuyordu. Türkiye bu dönemde savaştan çıkan birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek bir milli gelire sahipken, örneğin İtalya ile aynı gelişmişlik düzeyindeydi. 1946'da karar verilen sistemin 1960'ta darbe duvarına toslaması, 1965-1971 arasında sağlanan kısmi istikrar ve 1970'li yılların büyük siyasal çalkantılarla geçirilmesi ülkeye zaman kaybettirdi. 1980'lerin başında ülke 60 cente muhtaç hale geldi.
Özal'la özgüven kazanan toplum, kozasını kırıp yeni bir değişim ve dönüşüm geçirirken, dünyaya açılıyor ve kendini yeniden keşfediyordu. Toplamda bu süreçte büyük bir zihinsel ve toplumsal dönüşüm yaşandı. Hürriyetlerin önünün açılması, iktisadi liberalizasyon ve nitelikli tartışmalar ülkeye büyük bir entellektüel zenginlik kazandırdı. Bu istikrar dönemini, 1990'larda, çalkantılarla dolu yeni bir on yıl takip etti ve on yılda, on bir hükümet kuruldu. Türkiye bu dönemde içe kapanırken, dünyada esen hürriyet rüzgârlarının ve yeniden yapılanma sürecinin dışında kaldı. 2000'li yılların başında yaşanan krizlerle ülke dibe vurdu ve sistem tartışmaları yeniden başladı.
Büyük imparatorluklar coğrafyası!
Ön Asya tarih boyunca büyük devletlere ev sahipliği yaparken sırasıyla Hitit, Pers, Roma, Arap ve Türk devletleri kuruldu. 1918'de Mondros Mütarekesi'yle başlayan dönemde haritalar İngiltere tarafından yeniden çizilirken, bölge yeni devletlerin kendi aralarındaki çatışmaları üzerinden dizayn edilmişti. İngiltere'nin bölgede kurduğu düzen İkinci Dünya Savaşı sonrasında fiilen ortadan kalkarken coğrafya ateş topuna döndü.
Cumhuriyetin ilk elli yılında yaralarını sarmaya çalışan Türkiye, bir yandan imkânsızlıklarla boğuşurken diğer yandan kötü yönetim ve sistem sorunlarını çözmeye çalıştı. Zaman içinde kazanılan özgüven, idareyi maslahatçı devlet adamlarıyla kaybedildi ve ülke yeniden içe kapandı. Tarihle bağları kopartılmış, siyasal ufku daralmış ve iç çalkantılarla boğuşan ülke, suni gündemlerle vakit kaybetti.
Yeni bin yılın düzeni
2002'de Tayyip Erdoğan'la başlayan yeni dönem, Cumhuriyet'in en uzun on yılı olarak tarif edebileceğimiz yoğun bir restorasyona sahne oldu. Doksanlı yılların başında kesintiye uğrayan dönüşüm hamlesi, Erdoğan'la yeni bir dalga boyuna taşınırken, AK Parti devlet reformunu başarıyla yürüttü. AK Parti, geçmiş yıllarda dile getirilen 'yeni Türkiye' kavramını yeni bir yorumla entelektüel gündeme taşıdı ve düzen tartışmalarına yeni bir boyut getirdi. Yeni Türkiye kavramı, ortak keseni demokrasi olan yeni bir sistem önerirken, yeni anayasa bu terimin temel tezlerinden birini oluşturuyor.
Cumhuriyetin yüzüncü yılına tekabül eden Anadolu'ya göçün bininci yılına yaklaşıldığı bir tarih olan 2023'e, Türkiye, yapısal sorunlarını çözmüş, sistemini dünya saatine ayarlamış, yeni bir bölgesel güç olarak girme şansına sahip. Bu anlamda yeni Türkiye'nin kurulması, sosyolojik bir gereklilik kadar tarihsel ve coğrafi bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Türkiye yeni bir akıl tutulmasına yakalanmaz ve toplumsal dinamiklerini doğru yönetebilirse, aydınlık bir geleceğe yürüyebilir.