29 Kasım'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan tarihi oylamada Filistin, "gözlemci kuruluş" statüsünden "üye olmayan gözlemci devlet" statüsüne yükseltildi ve Filistin'in devletleşme sürecinde geç kalınmış fakat yine de önemli bir adım atılmış oldu. Oylamanın akabinde Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas, ilk yurtdışı seyahatini geçtiğimiz hafta Türkiye'ye yaparken, bu teşekkür ziyaretiyle oylama sürecinde Türkiye'nin oynadığı aktif role karşı mukabelede bulunuyordu. Türkiye ise Abbas ve delegasyonuna gösterdiği diplomatik teşrifatla bir yandan Filistin Devleti'nin diplomaside hak ettiği konuma yükselmesine yardımcı oluyor, diğer taraftan da Filistinli gruplar arasındaki uzlaşma ve birlik çabalarındaki etki gücünü artırıyordu.
Türkiye'nin katkıları
"Türkiye BM'deki Filistin oylamasındaki rolünü abartıyor mu?" minvalindeki yorumların mürekkebi kurumadan gerçekleşen Abbas ziyareti, aslında öncelikle "Türk dış politikasına karşı eleştirilerin dozu abartılmıyor mu?" sorularını akla getirecek cinstendi. Filistinli yetkililerin deyimiyle Türkiye, BM'de Filistin için aktif şekilde kulis yapan ülkelerin başında gelirken, hiçbir Arap dışişleri bakanının fiziken katılmadığı oylamada Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun genel kurulda bulunması ve yaptığı güçlü konuşmanın da büyük bir sembolik değeri vardı.
Türkiye, bu sürece, iki ana katkıda bulundu. Öncelikle Filistinli yetkilileri, ABD'den ve İsrail'den gelen tehditlere rağmen statü yükseltme adımını atmaları konusunda cesaretlendirdi. Çünkü Türkiye, statü yükseltmenin gelecek eleştirilere rağmen Filistin'in elini güçlendireceğine ve bu durumun İsrail-Filistin görüşmelerindeki asimetriye olumlu yansıyacağına inanmaktaydı. İkinci katkı olarak ise, Türkiye, BM'deki kulis imkânlarını kullanarak oylamada Filistin'e destek arayışlarına girdi. Hatta telefon trafiği başlatılarak, kişisel yakınlığa sahip olunan yabancı devlet adamlarından Filistin Devleti'ne "evet" oyu vermeleri istendi. Bu destek doğal olarak Abbas'ın ziyaret sıralamasına da Türkiye'de verdiği demeçlere de yansıdı.
Filistin'de "birlik" şart
Diğer taraftan Türkiye, Ortadoğu'da kalıcı barışın önündeki en büyük sorunlardan biri olan ve uzun süredir tıkalı olan İsrail-Filistin meselesinin çözümü için mevcut şartların müsait olmadığını dile getirmekte ve müzakere masasına güçlü bir Filistin'in oturmasını arzulamaktadır. Bunun önündeki en büyük engel ise Fetih-Hamas rekabetidir ve Filistin'de uzlaşı büyük bir çaba gerektirmektedir.
Türkiye, Hamas'ın 2006'daki seçim zaferi ve Halid Meşal'in tartışmalı Ankara ziyareti sonrasındaki dönemde Hamas üzerindeki nüfuzunu artırmış, 2008 Gazze saldırısındaki desteği ve Mavi Marmara ve sonrasındaki dönemde Hamas kanadıyla güçlü ilişkiler kurmuştu. Arap Baharı ve Hamas'ın Suriye'yi terk etmesi süreci de Türkiye'nin Hamas üzerindeki ikna kabiliyetinin artmasına sebep oldu.
Rekabetin diğer tarafı olan Fetih ile ise geleneksel olarak iyi ilişkilere sahip olunmasına rağmen Hamas ile olan ilişkiler sebebiyle sıkıntılar yaşanabilmekteydi. Fetih'in geleneksel hamisi Mübarek Mısırı'nın yıkılması ve İsrail'in stratejik hataları ve Arap Baharı ile birlikte Hamas'ın öneminin artması ile birlikte Fetih'in Türkiye gibi Filistin davasına destek veren ve aynı zamanda Hamas üzerinde nüfuzu olan bir ülkeyle ilişki kurma gereksinimi de artmıştır. Türkiye, iç siyasette büyük oranda Fetih'in hanesine yazılacak olan BM oylamasındaki desteğiyle aynı zamanda Fetih nezdindeki kabulünü de güçlendirmiştir.
Oylama sonrası Fetih ve Hamas arasındaki birlik daha da önem kazanmıştır. İsrail'in büyük yatırım yaptığı Filistin'in bölünmüşlüğü sona erdirilmeden Filistin müzakere masasına güçlü olarak oturamayacaktır. Bu yeni ve zor süreçte her iki grupla da iyi ilişkilere sahip olan Türkiye, özellikle Mısır ile birlikte Filistin'deki uzlaşı için en etkin aktör olacaktır.