"Suriye'de kim kiminle çatışıyor?" sorusu, Suriye krizinin en merkezinde yer alan veya yer alması gereken sorudur. Aslında Mart 2011'de Dera'da çocuklar duvara "halk rejimin yıkılmasını istiyor" yazdıklarında Suriye'deki çatışmanın taraflarını açıkça ortaya koymuşlardı. Bir tarafta 1963 darbesiyle kurulan Baas rejimi ve 1970 darbesiyle rejimi ele geçiren Esed ve şürekası, diğer tarafta da elitist rejimin askeristihbarat sultası altında senelerdir yaşamak zorunda kalan Suriye halkı.
Geçtiğimiz 19 aylık süreçte bu temel hakikat birçok defa yapay tartışmalara ve bilinçli gündem saptırmalara kurban edildi. Önce rejimin pazarladığı, son zamanlarda medya ve düşünce kuruluşlarının da sıklıkla ele almaya başladığı, operasyon kokan, yeni yapay gündemimiz Suriye'deki El-Kaide ve Selefi varlığı. 28 Şubat Türkiyesi'nin sakalı irticayla denk tutan ve Aczmendilerin görüntüleri üzerinden halka korku salma amacını taşıyan retoriğine benzer bir şekilde, Suriye askeri muhalefetinin sakalı ve bir kısım medyanın ganimet edasıyla sarıldığı yabancı savaşçılar üzerinden yürütülen bir "Selefi çılgınlığı" gündemin bir numarası haline geldi.
Ah şu çılgın Selefiler!
Bu "çılgın" gündemde, medya ve düşünce kuruluşlarının "kim Selefi'dir?", "kim İslamcıdır?" veya "kim el-Kaideci'dir?" sorularına teolojik hiç olmazsa siyasi bir cevap bulma gayreti içerisinde olmalarını beklemek naiflik olacaktır. Yine de medya etiğini veya akademik ahlakı, hiç olmazsa kişisel saygınlığı koruma açısından bir elinde silah diğer elinin işaret parmağını havada tutmanın İslamcı olmak için, kısa bıyık uzun sakal bırakmanın Selefi olmak için, tetiğe basarken tekbir getirmenin de el-Kaideci olmak için yetmeyeceğini bilmelerini beklemek insafsızlık olmasa gerek.
Bu noktada tartışmaların odağı haline getirilen Selefiler ve/veya El-Kaide'nin 22 milyon nüfuslu Suriye'nin askeri muhalefet deryasında neye tekabül ettiğini ortaya koymak gerekiyor. Suriye'nin içinden gelen güvenilir istihbaratlar, bir "franchise"a dönüşen ve gevşek bir yapıya sahip olan Özgür Suriye Ordusu'nun bayrağı altında 50,000'in üzerinde askerin savaştığını söylemekte. Bunlar arasında nizami ordudan kopan askerler olduğu gibi, aktif bir şekilde devrim içerisinde yer almayı tercih eden Suriyeli siviller de var. İkinci grup ise genelde Libya, Sudan, Kafkaslar ve Körfez ülkelerinden gelen yabancı savaşçıların oluşturduğu küçük birlikler. Yaklaşık 1500 civarındaki, medya tarafından otomatikman "Selefi" olarak sınıflandırılan yabancı savaşçılar, askeri muhalefetin yaklaşık %1'ine tekabül etseler de uluslararası kamuoyu nezdinde "bostan korkuluğu" rolü üzerlerine yapışmış durumdadır. Nusra Cephesi, Ahrar uş-Şam ve El-Fecr gibi birlikler altında savaşan yabancı savaşçılardan sadece sayıları 400 civarında olan Nusra Cephesi'nin bir miktar El-Kaideci barındırdığını, bu miktarın da cömert bir hesaplamayla 100 civarında olduğunu not etmek gerekmektedir. Kısaca söylemek gerekirse tüm yaygara bir savaş bölgesindeki 100 tane El-Kaideci için kopartılmaktadır. Diğer bir ifadeyle pire için yorgan yakılmaktadır.
El-Kaide Suriye'ye ters
El-Kaide/Selefi abartısı, rakamların ötesinde, Suriye'nin sosyo-ekonomik yapısına ters bir tabloyu satmaya çalışmaktadır. Suriye Ortadoğu coğrafyasında en mutedil halka sahip ülkelerden birisidir. Bunu kısmen Suriye halkının geleneksel olarak ticaretle uğraşmasıyla kısmen de tasavvufun özellikle Nakşibendiliğin ülkedeki güçlü etkisiyle açıklamak mümkündür. Bu durum Suriye'deki çok az sayıdaki Selefi'nin de örneğin Körfez ülkelerindeki Selefilerden ayrılmalarına ve Suriye'ye özgü "mutedil Selefilerin" vücud bulmasına sebep olmuştur.
Suriye üzerinde yürütülen vesayet savaşları bir yana meselenin özünde çatışan iki taraf vardı ve tüm gündem saptırmalara rağmen Suriye'de hala çatışan iki grup var: Baas rejimi ve Suriye halkı. Gerisi teferruat ve uluslararası toplumun pasifliği için yapay bir bahanedir.