Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El-Haşimi için idam kararı çıkmasıyla beraber Maliki yönetimi bütün bölgeye çok açık bir işaret vermiş oldu. Maliki sadece Haşimi ve dolayısıyla Haşimi parantezinin içerisindeki veya etrafındaki aktörlerle köprüleri atmadı aynı zamanda Haşimi dışındaki siyasal, etnik ve mezhebi aktörlere de Baas'ın ruhunun geri döndüğünü ilan etmiş oldu. Irak'taki bütün aktörler gıyabında bir mahkeme marifeti ile Cumhurbaşkanı yardımcısının idama mahkûm olduğu bir ülkede yaşadıklarının farkında olmak zorundalar.
Irak başbakanı Nuri Maliki, 2010 seçimleri sonrası iktidara geldi. Aylar süren hükümet kurma döneminden sonra başbakan olan Maliki, seçimleri kazanan partinin başkanı olduğu için değil; Irak'ta dengelerin oluşturduğu siyasetin imkânlarını kullanarak başbakan oldu. Farklı etnik, mezhebi, dini ve siyasi eğilimleri içerisinde barındıran Irakiyye hareketi, o dönemde imkânsızı başararak sadece seçimleri kazanmamış aynı zamanda da hem Iraklılara hem de bölgesel aktörlere Irak'ın çıkış yolunu göstermişti. Irakiyye neyi temsil ediyordu? Irakiyye, Irak içerisindeki farklı etnik, mezhebi ve dini grupların ortaklaşa kurdukları bir siyasi hareketti. Kurulduğunda Irak seçimlerinde fazlaca başarı şansı tanınmayan parti, 2010 seçimlerinde birinci gelmesiyle Irak'a dair ezberler bozulmuş oldu.
Etnik-mezhebi şablon ve siyasetin ölümü Irak'a yapılabilecek en büyük kötülük etnikmezhebi siyasi şablonu dayatmaktır. Maalesef bu şablon 2010 seçimleri sonrası siyasetin yok edilmesi maliyetine Irak'ın geleceğini rehin alacak şekilde dayatıldı. Neticede etnik-mezhebi şablon, yapılmış olan seçimleri anlamsız kıldı. Hem seçim sonuçlarına saygı gösterilip Irakiyye'nin hükümet kurmasına müsaade edilmedi hem de etnik ve mezhebi şablona göre siyasi pozisyonlar belirlendi. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlıklar, Meclis başkanlığı gibi makamlar siyasi temsile göre değil etnik-mezhebi güç dengesine göre dağıtıldı. Maliki mezkûr siyasal düzlemin sağladığı kırılgan yapı içerisinde demir-yumruk bir lidere dönüştü.
ABD Maliki'nin iktidar temerküzü sürecini çok bilinçli bir şekilde destekledi. Irak'tan aktif askeri varlığını çekme sürecinde Maliki tarzı otoriter bir liderin varlığını çıkarlarıyla uyumlu gören ABD; İran'ın aynı lider üzerinden Irak'ta siyasi derinlik kazanmasından da hiç rahatsız olmadı. İran'ın Irak'ta siyasi bir derinlik kazanması elbette şaşılacak değil aksine beklenen bir durumdur. Hatta İransız bir Irak tahayyül etmek sadece bizleri kör siyasi dünyaya hapsetmekle kalmaz; düzen kurucu bir imkânı da yok saymamızı sağlar. Lakin sorun kazanılan İran derinliğinin Irak'ın bütününde düzen kurucu değil etnik-sekteryen bütün fay hatlarını harekete geçirme potansiyeline sahip Maliki yönetimi üzerinden olmasıdır.
Geldiğimiz noktada, Irak'ta yeniden Baas ruhu dolaşmaktadır. Maliki yönetimi, özellikle son bir yıldır, oldukça sıradan bir Baas yöntemine sarılmış durumda. Baskı ve şiddeti en geniş şekilde yaygınlaştırma eğilimi göstermektedir. Medyada yer alan haberlere göre, "insan hakları savunucuları, Maliki yönetiminin, idam edilenlerin kimlikleri ve onlara yöneltilen suçlamalar hakkında çok az bilgi vermesinden yakınıyor. Irak Adalet Bakanlığı 2012 yılının ilk sekiz ayında 96 kişinin idam edildiğini açıkladı. Bu yıl 196 kişinin daha cezasının infazı gerçekleşecek. Ancak birçok Iraklı her iki sayının da resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğunu iddia ediyor."
Maliki'nin totaliter yönetim tarzına mezhepçi bir isim takmak ise en az Maliki'nin uygulamaları kadar yanlış olacaktır. Zira Maliki yönetiminin zulmünden aynı anda Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenler şikâyet ediyorlar. Maliki güçleri bir gün Tarık Haşimi ile boğaz boğaza geliyor, diğer gün Sadr grubuyla çatışmanın eşiğinden dönüyor. Bir taraftan El-Hekim ile tartışmaya giriyor diğer taraftan Barzani ile atışmasına şahitlik ediyoruz. Irak'ta yaşananların bizlere söylediği tek bir şey var: Maliki'nin bünyesinde Baas ruhu yeniden dolaşıyor. ABD işgali ve varlığı konusunda bile ortak kanaat bildiremeyen Iraklı aktörler; sadece Saddam'a karşı sağlayabildikleri ittifakı bugünlerde neredeyse Maliki'ye karşı da sağlamış görünüyorlar.
İşin bir diğer trajik yanı ise bölgemizdeki iki sıcak krizdeki İran rolüdür. Hem Irak'ta hem de Suriye'de yaşananlarda İran'ın etkili bir rolü bulunmaktadır. Irak'ta Irakiyye hareketinin başarısızlığa mahkûm edilmesini salt bölgesel Reelpolitik üzerinden okuyan dar görüşlü bakış açısı; bugün Irak'ta pandoranın kutusunun açılmasıyla ortaya çıkan provokatif siyaset alanına dair gelecek perspektifi olan, yapıcı hiçbir siyaset önermemektedirler. İşgalin 10. Yılına yaklaşırken hala Irak'ın derin sorunlara gömülmüş olmasından da rahatsız değiller. Kısa dönem taktik kazanımlarının düzen kurucu ve istikrar getirici hiçbir yönünün olmadığını da göremiyorlar. Ne acıdır ki, Irak Baas rejimi ile geçen yüzyılın en uzun savaşını veren İran; Irak'ta Baas'ın siyasal reenkarnasyonuna yardımcı olurken Suriye'de ise doğrudan Baas rejiminin arkasında durmaktadır. Irak'ta ABD'nin icazetiyle Baasçılık yapan iktidarın arkasında dururken, Suriye'de Rusya'nın desteğiyle Baasçılık yapan iktidarın yanında durmaktadır. İran jeopolitiğinin 21. yy'da ancak Baasçılık üretiyor olması bölgemiz için daha fazla endişelenmemiz için yeterlidir. Bu ise hem Suriye hem de Irak'ta İran müdahalelerinin düzen kurucu olmasını engellemektedir.