Geçtiğimiz Salı günü Suriye Halkının Dostları'nın çekirdek grubunu oluşturan Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 11 ülke Cenevre 2 barış sürecini ele almak üzere Londra'da toplandı. Sürekli muhalefetin dağınıklığı bahanesi arkasına saklanıp verdiği sözleri yerine getirmeyen "Suriye'nin dostları"nın birbiriyle uyuşmayan pozisyonları, toplantının genel atmosferine yansımış olmalı ki gergin hava toplantı bitince kendisini daha belirgin bir şekilde gösterdi.
Alışılmışın dışında, ortak basın toplantısı yerine, bakanlar ayrı ayrı açıklama yapmayı tercih ettiler.
Yine de nihayetinde toplantıya katılan ülkeler Suriye muhalefetinin endişelerini giderebilecek önemli kararlar içeren ve rejim ile yapılacak müzakerelerin yol haritasının temel niteliğini oluşturan sonuç bildirgesine imza atmayı başardılar. Bildirge net bir şekilde Suriye'de yapılan insan hakları ihlallerinden Esed rejimini sorumlu tutmakta ve iki tarafın müzakeresi sonucunda oluşturulacak geçici yönetimde Esed'in rol almaması gerektiği vurgulamaktaydı.
İlginçtir ki bu kararlar bir taraftan Suriye rejimini ve onu destekleyen İran ve Rusya'yı kızdırırken; diğer taraftan da Suriye muhalefetinin en büyük şemsiyesini oluşturan Suriye Ulusal Koalisyonu'nu da tatmin etmedi.
ABD Suriye'de üç maymunu oynuyor
31 aydır Esed rejiminin her türlü askeri taktiği kullanarak yaptığı katliamlara karşı harekete geçemeyen, Suriye'nin Dostları Grubu toplantılarında altına imza attığı kararları uygulamayan ve hatta uygulanmasını engelleyen Obama yönetimi, kurtarılmış bölgeleri Özgür Suriye Ordusu'ndan kapmak üzere El-Kaide mensuplarının Irak'tan Suriye'ye geçişlerini sadece izlediği gibi; Hizbullah ve birçok Şii milisin İran devrim muhafızları komutasında Suriye'deki savaşa Esed rejiminin yanında katılmalarına da göz yumdu.
Şam'ın banliyösü olan ve 1424 kişinin sârin gazıyla zehirlenerek can verdiği Guta'daki katliamdan sonra ortaya koyulan ABD'nin Esad'a karşı operasyon tiyatrosu, Obama'nın sadece Suriye halkı nezdinde değil bölge ülkeleri nezdindeki kredibilitesini ciddi bir şekilde zedelemiş durumda.
Obama yönetimi kimyasal silah kullanımının BM tarafından da doğrulanmasına rağmen Esed rejimini cezalandırma operasyonundan U dönüşü yaptı. Kerry-Lavrov anlaşması sonucunda sadece kimyasal silahların imhasıyla yetinmesi ve Esed'e halka karşı başlattığı savaşı diğer kitle imha silahlarıyla sürdürme imkânı vermesi, Suriye halkının ABD yönetimine duyduğu öfkeyi had safhaya ulaştırdı.
Bu güvensizlik Suriye muhalefetini Londra'da alınan kararların uygulanabilirliği ve uluslararası toplumun ciddiyeti konusunda kuşku duymaya sevk ediyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun büyük emek sarf ettiği inisiyatifler, ABD gibi Suriye'nin Dostları bu inisiyatiflere yaptırımcı mekanizmalar koyulmasına karşı çıktıkları için kadük kaldı. Esed rejimi ise bu esnada kazandığı zamanı daha fazla Suriyeliyi katletme faaliyetiyle değerlendirdi.
Suriye'de ABD-Rusya-İran yakınlaşması
Bölgeyi kasıp kavuran Arap baharı sürecinde demokrasi yerine statükoyu tercih eden Tel Aviv'in de etkisiyle, bölgedeki değişim karşısında bir takım çelişkiler yaşayan Amerika Suriye politikasında keskin dönüşler ve zikzaklar yaşadı. Nihayetinde muhalefetin Baas sonrası Suriye'sinde oluşturmayı planladığı konsepte onay vermeyen Obama yönetimi, Suriye rejimini net bir şekilde savunan Rusya ve İran'la aynı zeminde buluştu.
Ekim 2012'de SUK, yeni Suriye'nin çoğulcu, demokratik ve üniter olacağını, insan hakları ve kollektif haklar üzerine inşa edileceğini ve rejim düşene kadar mücadelenin devam edeceğini söylediğinde, o zamanki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, SUK'un Suriye halkını temsil etmediğini ve yerine yeni yapının kurulması gerektiğini vurgulamıştı.
SUK da aynı ilkeler üzerinde duracağını açıklayınca, geçtiğimiz günlerde uluslararası arabulucu Lahdar İbrahimi Şam'daki kukla muhalefeti kastederek Cenevre 2'de ciddi ve otantik muhalefetin yer alması gerektiğini vurguladı. Kısaca, uluslararası toplum Suriye muhalefetini kendi Suriye politikaları doğrultusunda şekillendirmek ve itaat etmedikleri takdirde cezalandırmak için bugüne kadar büyük çaba harcadı.
Bütün bu siyasi operasyonları sahada hız kesmeyen çatışmalarla yan yana koyduğumuzda siyasi çözüm konusunda karamsar bir tablo ortaya çıkıyor. Bundan sonra ortaya çıkacak senaryoları öngörmek zor olsa da siyasi çözümün tekrar geçerlilik kazanabilmesi için Suriye Halkının Dostları ile Suriye muhalefeti arasında yitirilen güvenin geri kazanılması gerekiyor.
Suriye Ulusal Koalisyonu'nun siyasi çözüm sürecinde arkasının sağlam olduğunu hissetmesi gerekiyor ki aynı güveni sahada savaşan gruplara da aktarabilsin ve onların siyasi çözüm konusundaki desteğini alabilsin.
Aynı şekilde rejime de siyasi çözüme uymadığı takdirde ciddi yaptırımlarla karşılaşacağı uyarısı kuvvetle yapılmalı. Bu şartlar sağlanamadığı takdirde -ki an itibariyle sağlanacağına dair kuvvetli bir irade ortada yok-, süreç büyük olasılıkla askeri olarak devam edecek.