Ortadoğu'da Arap Baharı'nın başlamasından bu yana herkes bu halk hareketlerinin bir dahaki durağının neresi olacağını sormaya başladı. Her ne kadar demokratik gelişim ve evrim, ülkelerin tarihi arka planı, siyasi kültürü ve sosyolojik gerçeklikleri bakımından birbirinden farklı özellikler taşıyor olsa da, mesele halk hareketi oldu mu sorgulamaktan geri durmadığımız domino teorisi, Arap Baharı sırasında da kendini gösterdi. Her ne kadar şimdiye kadar konuyla ilgili yapılan çalışmalar bu hareketlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile sınırlı kalacağını göstermişse de, Arap baharının otoriter rejimlerin iktidarda olduğu başka bölgeleri ne şekilde etkileyeceği meselesi şimdiden tartışılmaya başlandı.
Bu noktada Avrasya jeopolitiğinde en önem kazanan sorulardan biri Orta Asya Cumhuriyetleri ve Azerbaycan'ın bu demokrasi dalgasından etkilenip etkilenmeyeceği oldu. Arap Baharı'nın yayılmaya başladığı ilk günlerde kimi iyimser uzmanlar, özellikle Orta Asya'daki cumhuriyetlerde mevcut otoriter yapının ve bölge ülkelerindeki ekonomik durumun Arap ülkeleriyle benzer özelliklere sahip olduğunu ortaya koymuş ve Arap Baharı'nın bu bölgede de demokratik bir tetiklemeyi beraberinde getirebileceğini savunmuştu. Özellikle Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan'daki doğal kaynakların zenginliği, bu zenginliğin sonucu olarak ortaya çıkan yolsuzluklar ve kayırmacılık ve özellikle liderlerin aileleri hakkında dolaşan iddialar, bölge ülkelerinin rejim meşruiyeti bakımından Arap ülkeleriyle aynı özellikleri taşıdığı kanısını güçlendiriyordu. Bunun yanında demografik bakımdan bu ülkeler de mevcut durumdan fazlasıyla şikâyetçi ve sayıları hızla artan bir genç nüfusa sahipti. Dahası insan hakları ve özgürlükleri bakımından bölge ülkelerinin dünya sıralamasının alt sıralarında yer alıyor ve Nazarbayev ve Kerimov gibi liderler Ortadoğu'daki gibi iktidarı bırakma ve siyasi açılım ve reform konusunda hiçbir işaret vermiyordu. Tüm bu benzerlikler birçokları için Orta Asya'da da durumun bir rejim değişikliğine hazır olduğu kanısı uyandırıyordu.
Rejimlerin aldığı tedbirler
Ancak tüm iyimser beklentilere rağmen Orta Asya Cumhuriyetleri ve Azerbaycan'da Arap Baharı'nın başlamasının üzerinden 18 aya yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen kayda değer bir gelişme veya hareketlenme yaşanmadı. Beklentilerin aksine, bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana meydana gelen birkaç demokratikleşme dalgasını 'kazasız-belasız' atlatmış bulunan Orta Asya Cumhuriyetleri ve Azerbaycan'ın bu tip demokrasi hareketlerine karşı hazırlığı bulunuyordu. Orta ve Doğu Avrupa'daki demokratikleşme dalgasından fazlaca etkilenmeyen bu ülkeler, 2000'li yıllarda yaşanan halk hareketleri ve özellikle de Kırgızistan'da rejim değişikliğini beraberinde getiren Lale Devrimi sırasında benzer olayların kendi ülkelerinde yaşanmasının önünü almak için sayısız önlemler almıştı. İstihbarat faaliyetleri güçlendirilmiş, muhtemel muhalif hareketlerin önü alınmış ve basındaki kontrol ve sansür artırılmıştı. Arap Baharı'nın ardından bu yasaklar daha ciddi bir boyut aldı. Özellikle basın Ortadoğu'daki olayların yansıtılış derecesi ve biçimi konusunda yeni baskılara maruz kalırken, Arap Baharı'ndaki olayların yayılışının en büyük aracı olarak görülen websiteleri konusunda da kapsamlı bir sansür kampanyası başlatıldı. Özellikle sosyal medya sitelerine konan yasakları yeterli görmeyen bazı ülkeler internet erişim hızını yavaşlatarak diğerleri ise öğrenci yurtlarında laptop kullanımını yasaklayarak tedbir almaya çalıştı.
Büyük güçlerin stratejik çıkarları
Bölgedeki otoriter liderlerin demokratikleşme dalgasından etkilenmemesini sağlayan bir başka unsur ise bulundukları coğrafya oldu. Özellikle Rusya ve Çin gibi demokratikleşme hareketlerine son derece hassas otoriter devletlerin arasında yer almak, Orta Asya'daki otoriter liderlerin demokratikleşme hareketlerinden etkilenmesini bir ölçüde engellemiş oldu. Buna ek olarak bir diktatörler kulübü haline gelen Şangay İşbirliği Teşkilatı'nın yardımıyla, olası demokratikleşme hareketlerine karşı bölgesel destek de elde edilmiş oldu.
Bunun yanında bölge ülkelerinin zengin petrol ve doğalgaz yatakları üzerinde olanları ile Amerika'nın Afganistan operasyonları sırasında üs kullanımı için ihtiyaç duyulan devletler de demokratikleşme hareketlerine karşı kendine güçlü bir kalkan edinmiş oldu. Orta Asya'daki rejimlere batıda verilen destek Amerika için güvenliğin demokrasiden bütün batı dünyası için de enerji yollarının güvenliğinin özgürlüklerden daha önemli olduğunu bir daha göstermiş oldu.
Sonuç olarak, Orta Asya yaşanan demokrasi dalgasından nasibini alamadı. Bu şartlarda kısa vadede alması da çok muhtemel görünmüyor. Bölge politikasını takip edenler için bu konudaki en büyük umut ışığı genç nüfus arasında hızla artan talepler ve devletin tüm engellemelerine rağmen artarak devam eden internet kullanımı. Doğal kaynakları sebebiyle bugün kendilerine bilge kral muamelesi çekilen bölge liderlerinin daha kaç demokratikleşme dalgasına karşı rejimlerini koruyabilecekleri ve hangi şartlar altında demokratik reform konusuna ikna olacakları henüz tam bir muamma. Otoriter yönetimlere istikrar adası yakıştırması yapıp ekonomik çıkarlarını kontrol altında tutacağını düşünen batılı devletlerin böyle bir durumda alacağı tavır az çok tahmin edilebilir olsa da Arap Baharı'nda olduğu gibi köşeye sıkışma ihtimalleri de mevcut elbette. Demokratikleşme hareketlerinin ya İslami hareket ya da dış mihrakların eseri olarak kolaylıkla yaftalandığı bir bölgede hangi muhalif grupların bu ateşten gömleği giymek isteyeceği de diğer bilinmeyenler arasında. Türkiye'nin Arap Baharı'nda Ortadoğu'daki halk hareketlerine ilham kaynağı olduğunun konuşulduğu bu günlerde, Türkiye'deki aydınlar ve bölge uzmanlarının da bu konuda kafa yormasının şimdilerde tam zamanı.