Ben'in abartıldığı bir çağın sonundayız. Ben Çağı bitiyor. Bütün sıkıntı orada!
Bu 'son' uzun sürecek, orası belli. Uzatmalar, direnişler yaşanacak. Bencillik Çağı, dırdırcı bir çağ, tükenmesi zaman alacak. Fakat şu kesin, insan ihtiraslarının şişkinliği öyle bir raddeye geldi ki çağ ortasından ikiye yarılacak! İçteki nurlu çekirdek, hakikatin kutsanmış nefesi yeniden esecek...
Batı düşüncesi, bireyi abarttı. Ona, "Sen istediğini yaparsın" dedi. "İmkansızı iste" dedi. Ona tanrısallıklar, menfaatçi küstahlıklar ve alaycı, aşağılayıcı bir dil hediye etti. Alman Faşizmi yıkıldı ama eşinin, dostunun, başkalarının üstüne basarak yükselmeyi hayatın gerçeği sanan bir insan nesli türedi.
"Kredi kartın kadar konuş, parayı veren düdüğü çalar" klişeleri hayat bilgisiydi bunca sene...
Popstarlar, çok satan romanlar ve sahte kahramanlarla kafası şişen insanın dişleri uzadı, tırnakları ustura gibi keskinleşti. Gazetelerde, dergilerde izlediğimiz başarı öykülerinin arkasında kan-revan var.
Çünkü bu tükenmiş zihniyette, "Ben"in burçlarına zafer bayrakları asmak için her şey makbul, her yol mubah!
Ondandır Amerika'da depresyon hastalıkları istatistikleri patlatıyor. Her şeyi yapabilirim diye umutsuz, tatminsiz bir yarışa sürüklenenler ya elde edemedikleri için ya da içlerinde yenemedikleri merhamet duygusundan dolayı yarı yoldan döndükleri için kendilerini başarısız hissediyor, yatıştırıcılara, terapistlere koşuyorlar.
Bütün girift lafların, filozoflardan yapılan alıntıların, kişisel gelişim kitaplarının altında şu yatıyor: Bu bir orman kanunu, kuvvetli olan, içindeki hayvanı serbest bırakan, yırtıcı olan kazanır!
Beyaz Türklerin, Beyaz Jalelerin, beyazlama histerisi içindeki birtakım muhafazakarların dilindeki şarkıdır şu: "Beş parmağın beşi bir mi ayol?"
Yırtıcı olmak, acımamak, egonun, bizim dilimizle kaba nefsin peşinde koşmak! Onu tatmin etmek için didinmek, zorlanmak!
Sonra Zanax'lar, sterlin karşılığı meditasyon kampları, Hindistan menşeili cebellezi gurularının eteklerine yapışmalar, öfke krizleri, takıntılar, hezeyanlar, çöküntüler.
Modern aydınlanmacı düşünce; ruhsuz, kötümser bir psikiyatrinin, insanı baştan kötü ilan eden Freud'un, maddeye iman eden determinist bir gelişim teorisinin, elitist, şişirilmiş bir refah anlayışının, bol eşya, bol araba, bol eş, bol tüketim tahriklerinin elinde bireyi, insan-altı bir şeye dönüştürdü. Artık sorun nasıl daha iyi bir insan olunacağı değil, nasıl daha güçlü bir hayvan olunacağıdır...
Irkçılık kılık değiştirdi, mikroskobik haller edindi. Şimdi biz ve ötekiler var. Vahşi rekabete uymayan ötekiler, doğacılar, kendi köşesine çekilenler, dindarlar, barışçılar, tevazu dolu bir hayatı özleyen "gönlü zengin"ler var...
Önümüze gelene "Loser" diyoruz! Kaybetmiş diyoruz... Bu kelimenin Amerikan zenginlerinin mütevazı insanlara, kendi hayatını şefkatle güzelleştirmiş insanlara, toplu taşıma aracı kullanan ve indirimli marketlerden alışveriş edenlere söylediği bir aşağılama olduğunu bile bile böyle yapıyoruz.
Narsist dil; "loser, mağlup" derken, "Ben provokasyonuna gelmeyen" insan tipini kastediyor...
Neyi kaybetmiş sahiden? Yaşam sevincini mi? Kendini ve başkalarını aynı eşitlikte keşfederek mutlu olmayı, paylaşmayı, aşkı mı? Hayır! Parayı ve ünü kaybetmiş...
Hangi parayı? Deli parayı! Deli para ne? Üç kuruş ücretin alın teriyle çoluk çocuk okutanların cebinden tırtıklanmış bir arsız değer, bir alicengiz oyunu! Hayırsız, uğursuz bir meblağ...
Yedikçe büyüyen bir mide nasıl sıhhatsiz ise öyle! Obez timsali olmuş, hayat damarları, şükür damarları tıkanmış, beyni yağlanmış bir hipopotam.
Bizim düşünürlerimiz -ki erenlerimizdir- aşırı paranın, malın, şan ve şöhretin bir afet olduğunu söylerler. Fakir kadar, fakr makamı da iltifata tabidir bizde. Malı, mülkü dağıtmak bütün velilerimizin, yol açıcılarımızın sıradan bir alışkanlığıdır. Bizim medeniyetimizin sağlıklı kalmış özü budur kavlimce...
İçgüdülerinin toynaklı parmaklarının arasından sıyrılmak isteyen bireye, nefsi emmarenin kötülüğü emreden kara kuyusundan çıkış ipleri sarkıtılırken, başkalarından farklı olacağım diye kendini ajite eden insan tipinin yaldızları dökülüyor.
Bağırmadan, çağırmadan, alçak sesle ve anlamak için konuşan bir Barış Dili telefonumuzu çaldırıyor.
Biz bu telefonu açarız!..