Bir öfke var ki bir türlü bitmiyor. Kendi totemlerine tapan modern kabileler isyanda!
Af konuşuluyor mesela, darbeci generaller kalkıp açıklama yapıyor "Bize Sokrates derler, MK'nın askeriyiz!" Ne bir özür, ne bir pişmanlık. Darbeciliğe devam.
Bir gazeteci, Boğaziçi'nde hoca, kalkıp Mısır'a gidiyor. Orada yüzüne ateş edilen 2000 küsur insanla alay eder gibi bir modern dansçıyla konuşuyor: "Oh iyi oldu! Kakaka kikiki!" Nasıl bir gayri insani tavır.
Birtakım "Twitter Artistleri" kameralara açıklama yapıyor. Ağızlarında salkım saçak bir hiddet. Sanki bir sanatçı konuşmuyor da derin devlet tetikçisi konuşuyor. Onlara bakınca "Valla iyi yırtmışız bunların çağdaşlıklarından" filan diye şükrediyoruz ama içimiz de kararıyor...
Bir gazete, -karizmasını çoktan paspas etmiş-, askeri vesayet günlerinden bir MGK kararını psikolojik harp kafasıyla yüzümüze fırlatıyor! Tehdit, blöf gırla. Şirret...
Sosyal medyada durum her zamankinden fecaat. Dershane tartışması izansız bir sefaletti. Ne kadar dini-dinsizlaik- insani kural varsa hepsini çiğneyen cazgır bir salvo, hırçın bir histeri. Neyse ki, o dik sakinlik karşısında elektriği kesilmiş bir histeri bu! Neyse ki...
Çabuk gaza geliyoruz. Türkiye'nin usul devriminin nimetlerinden faydalanan insanlar gözleri karartmış, dün yoldaş gözükenler olmayacak kişilerle hem hal, post-Kemalist genler ortalık yerde! Bağırış çığırış.
Son liberaller, sistemin tamamının yeniden kurgulandığını görünce -birkaç istisna dışında- zaten toptan panikteler. Hepimizin itibar ettiği bir sol-demokrat, kasaba kurnazı bir fitneye "Gol" diyebildi mesela! Beyinler, egoların ezber paradigmalarında yanmış.
Lafı uzatmaya gerek yok, her türden Soluk-benizli değişime direniyor! Ülkenin hâlâ var olan kanserli dokuları, yenilenen organlara karşı boykotta. Kılıktan kılığa giren hastalık, iyileşme süreci karşısında acı çekiyor! Sinirler bozuk, asaplar her fırsatta zıp zıp.
"İnadım inat hırsım iki kanat", laf dinlemez, tartışma bilmez, bel-altı vuruş kültürünü eleştirmek kolay aslında. Ya özel hayatlarımızdaki ahval? Ya o?
Uzun yıllar -daha dün- aynı yastığa baş koyanlara bak. Herhangi bir nedenle ayrılıyorlar ve gümbürtü kopuyor. Birbirlerine demediklerini bırakmıyorlar. Yüz kızartıcı ifşaatları bırakın, dünkü iltifatlar iftiralara, göz yaşartan muhabbet ise bilenen bıçak seslerine dönüşüyor. Karılar kocalarını, kocalar "bitanecim"lerini, sevgililer arzu nesnelerini "bitirmek- kanatmak" için harıl harıl plan yapmakta! Toplumun daha alt zihin yapılarında, Allah korusun, iş sokak ortasında kurşunlamaya, yatakta doğramaya, parçalara ayırıp çöp kutusuna atmaya kadar inmekte.
Küçük hayatlarımızda birbirimize yapıp ettiğimiz fenalıklara, çekememezliklere, dedikodu terörüne, Cuma namazından çıkıp adam kurşunlayanlara hiç girmeyelim, boyumuzu aşar.
İnsan arızada, hüsranda, ziyanda... Gerisi laf u güzaf.
Büyük Âşık, ilahi hakikati bize "Asra andolsun ki insan hüsrandadır" diye nakletmiş. İnsan hayal kırıklığındadır, onun için de ziyandadır. Böyle yazıyor bizim Kitap.
Yalan yok, insan doymuyor, doymuyoruz. İhtiraslar bitmiyor. Daha çok mal istiyoruz, güç istiyoruz, pek çok sevilmek istiyoruz. Henry Miller, şair Rimbaud üstüne Büyük İsyan kitabında "Sevilmek istiyorsan sevgi ol" diye yazar. Ne güzel laf!
Sevginin kendisi ol ki sevgi gelsin seni bulsun. Aşk ol ki âşık olunasın.
Onun için de, diyor ki bağrımda dönüp duran Kalender: "Arızadayız, fakat iyileşmektir dileğimiz!"
Diyeceğim, biz "arızaya" değil aşka çalışıyoruz Çekirge! Birlikte bir hayata. Gayretimiz ona.
Bu arada enteresandır; insanların macerası, ne kadar da benziyor ülkelerin macerasına...