Tarih: 29 Nisan 2011... Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce AK Parti'nin ikinci adamı Hüseyin Çelik'le bir söyleşi yapmıştım... O söyleşi bugün yeniden okunduğunda belki de Ertuğrul Özkök'ün son zamanlardaki patolojik ruh hali daha da iyi anlaşılabilir... Açık seçik "Yeniden bu ülkede bir azınlık diktatörlüğü kurarız ve sizi yok ederiz" anlamına gelen tehdit yazıları yazmakta olan azgın azınlıkçı hemşehrim Ertuğrul "Gerekirse silah kullanırız" noktasından "Gerekirse kahramanca tutuklanırım" noktasına geldi galiba...
Ertuğrul'un tutuklanmasına karşıyım, ilk günden beri 28 Şubat'tan tutuksuz yargılanması gerektiğini söylüyorum ama tutuklanırsa da Ertuğrul için Taksim'de 50 kişi bile toplanmaz. Bırakın kahraman görmeyi, kimse Ertuğrul'u iplemez... AK Parti,CHP,MHP,BDP... Bu dört partinin tabanı da Ertuğrul Özkök'den nefret etmekte hatta tiksinmektedir...Toplumun yüzde 95'inin tiksindiği bir zihniyetin sahibi, demokrasinin tabiatı gereği tasfiye olur...
Söyleşiye geçmeden Star gazetesinde yayımlanan bir iddiayı gündeme getirerek 28 Şubat Soruşturması'nı yürüten savcılara seslenmek istiyorum. Sayın savcı Mustafa Bilgili, Savcı Kemal Çetin, Savcı Cemil Tuğtekin, Savcı Sadık Bayındır, Savcı Mehmet Özgür!.. Star gazetesi, Ertuğrul Özkök'ün sizinle "yargılanmamak üzere", bir başka ifadeyle "28 Şubat sürecinde yaptıklarının üstünün örtülmesi üzerine" bir anlaşmaya vardığını yazdı. Bu iddialar doğru mu? Böyle bir olay ve anlaşma gerçekleşti mi?
Gelelim söyleşimize...
- Hüseyin Bey, Ertuğrul Özkök'ün "Ara rejim çuvallıyor" yazısından hareketle zehir zemberek açıklamalar yaptınız... Mesela diyorsunuz ki 'Türkiye'de, ne yazık ki, yıllarca derin devletin payandalığını ve ara rejimlerin şakşakçılığını yapan bir merkez medyası vardı. Kendisine merkez medya diyen bazı medya kuruluşları, hükümetleri deviriyorlardı, bakan tayin ediyorlardı, cumhurbaşkanının kim olması gerektiğine karar veriyorlardı, ne olması gerektiğine ve ne olmaması gerektiğine bu insanlar karar veriyorlardı. Ve kendilerini bu konumda görüyorlardı.' Şimdi bu konumda değiller mi? Bu medya gruplarının "derin devletin payandalığı"nı yaptığını söylüyorsunuz, bu evrensel hukuka göre suçtur. Bu konuda adalet mekanizması devreye girmeyecek mi?
- Bugüne kadarki Türkiye ne yazık ki demokratik bir cumhuriyetten çok bürokratik bir cumhuriyet görünümü arz ediyordu. Bu konudaki eksiklik ve arızalar hâlâ tam anlamıyla giderilebilmiş değil. Bürokratik cumhuriyetlerde halkın iradesi varmış gibi görünür. Tek partili dönemde de TBMM vardı, güya seçimler yapılıyordu. Ne var ki esas irade sivil ve askeri bürokrasiye aitti. Sivil bürokrasi ayağında yargı da var. Bu ülkenin geleneksel yargısını şekillendiren ruh Mahmut Esat Bozkurt'un jakoben ruhudur. Hukukun üstünlüğü kavramını esas alarak yargılama yapan gerçek hukukçularımızı, hakim ve savcılarımızı elbette tenzih ederim. Ben özellikle yüksek yargıda hakim bir zihniyetten söz ediyorum.
Güç paylaşımında sivil ve askeri bürokrasi, her zaman yargıyı ve medyayı da yanında bulmuştur. Statükonun korunmasında güç birliği yapan unsurlar, nimet paylaşımında ve birbirlerini kollamada da hep müttefik olmuşlardır. Karşılarındaki kitle ise hep 'aklı ermez' kabul ettikleri geniş halk kitleleri ve onların temsilcisi olan siyasi irade olmuştur.
Yargı demokratikleştikçe ve gerçekten 'Türk milleti adına' karar verir hale geldikçe birilerinin militan yargı üzerinden yaptıklarını meşrulaştırması mümkün olmayacaktır. İşte o zaman Türkiye, 'bürokratik cumhuriyetten', 'demokratik cumhuriyete' terfi edecektir. Bugün bu geçişin sancısı yaşanıyor. Elbette gerçek demokratik bir cumhuriyette yasadışı cunta güçlerince yönetilen, yönlendirilen ve yasadışı güçlerin emriyle manşet atan, yazı yazan ve yazdıranlar da yargılanacaktır. Bunlar er geç olacaktır, bu evrensel hukukun da bir gereğidir...
- Bir başka önemli sözünüz şöyle: "28 Şubat post-modern darbesinden önce adeta ara rejim tahrikçiliği yapan, derin devletle işbirliği yaparak halkı, milleti, milletin iradesini yönlendirmeye, yönetmeye kalkışan bazı medya kuruluşlarının hangileri olduğunu kamuoyu ve sizler çok iyi biliyorsunuz." Yani bir illegal yapının emir, telkin ve talimatlarıyla hareket eden, manşet atan, haber yaptıran ve yazı yazan/yazdıran bir medya yapısı mı vardı ortada?
- Böyle bir yapının olmadığını kim söyleyebilir? Bu medyadaki herkesin de malumu bir olay. 1960 darbesi ve sonrasında, 12 Eylül darbesi sonrasında ve 28 Şubat post-modern darbesi öncesi ve sonrasında medya organlarının tavrı aslında ciddi bir doktora tezi konusu olur. Bu derin işbirliği içinde ne yazık ki o zaman "mahşerin beş atlısı" olarak nitelendirilen bazı sendikalar ve STK'lar da vardı.Hiç bir darbe, medya desteği olmadan hedefe varamaz. Eğer 1960'dan bu yana geçen süre içinde bir düzine darbe veya darbe teşebbüsü varsa buna teşne olan bir medya gücünün var olması, teşvik edici bir unsur olmuştur. Burada tek sıkıntı esasen medya da değildir. CHP'nin geleneksel duruşu da ve bazı sağ iktidarların medeni cesaretten yoksun tavrı, cuntacıların iştahını kabartan unsurlar olmuştur. Ama dediğim gibi derin suç çeteleriyle ile işbirliği içine giren, bu yasadışı yapıdan aldığı talimatla iş yapanların yargılanması evrensel hukuk kurallarının da bir gereğidir.
ONLAR NE YAPTIKLARINI ZATEN BİLİYORLAR
- Gelelim Özkök'e... Özkök konusunda da lafınızı hiç sakınmadınız. Üstelik bu açıklamayı kişisel olarak değil Türkiye'yi yönetmekte olan AK Parti kurumsal kimliği adına yaptığınızı biliyoruz. Diyorsunuz ki "28 Şubat'tan önce cuntacıların verdiği talimatlarla manşet atan, gazetecilerin andıçlarla fişlendiği, gazetecilerin andıçlarla baskı altına alındığı, gazetecilerin andıçlarla işlerine son verildiği bir dönemde Ertuğrul Özkök ve benzeri bazı gazeteciler, bu cuntacıların gözdesi olan insanlar konumundaydı."
- Valla, ben dediklerimi o günlerde atılan manşetlerle ispatlıyorum. Nitekim bununla ilgili karşı taraftan ciddi bir itiraz gelmemesi de haklılığımın ispatıdır. Kendilerinin neler neler yaptığını bu arkadaşlar çok çok iyi biliyorlar...
- Özkök size şöyle cevap verdi: "Sayın Çelik, attığımız manşetler ve yazdığım yazılardan dolayı hakkımızda dava açılacağını ima etti. Merak ediyorum bu sözler ne anlama geliyor?"
- Ben savcı değilim ve kendimi bu ülkenin hukuk adamlarının yerine koymam. Ama demokrasimizin standartları yükseldikçe bu ülkedeki her türlü antidemokratik yapılanma ve eylem elbette sorgulanacaktır. Yasadışı cunta yapılanmalarının emriyle, talimatıyla ya da yönlendirmesiyle hareket edenler de elbette yargılanacaktır. 12 Eylül 2010'daki referandum, 12 Eylülcülerin yargılanmasını engelleyen zırhı ortadan kaldırmıştır. Kimse günün birinde 12 Eylülcülerin yargılanacağını belki aklından bile geçirmiyordu. Ama hak er veya geç tecelli ediyor. 28 Şubatçılar ve onlara payandalık yapanların da yargılanmasını arzulamak elbette bir temennidir. Bağımsız yargıya talimat vermek bir parti yetkilisi olarak benim hakkım da, haddim de değildir. Esasen icra organı üyelerinin de böyle bir yetkisi yoktur. Kaldı ki bu temennide bulunan ilk ve son kişi de ben değilim. Ma'şeri vicdan bunu istiyor. Ama siz sabretseniz de zaman sabretmez ve hükmünü icra eder.