Denizlerin TSK tarafından hunharca katledilmesinin 40.yılı vesilesiyle yazılar yazıyorum iki haftadır...Normal bir yazıma geldiğinden çok daha fazla geri dönüş aldım bu yazılarıma,mail kutularıma mektuplar yağıyor.Taraf'ta yazarken daha çok ideolojik kimliği olan okurlardan mektup alırdım.Sabah okurlarından gelen mektuplar ise çok daha geniş bir toplumsal spektrumu ifade ediyor.Meseleyi çok az bilen,ideolojik bir önyargısı olmayan ve o dönemi anlamaya çalışan 90 ve sonrasında doğmuş çok sayıda okurum var.Gelen mektuplardan dört sene önce Taraf gazetesinde yayınlandığında büyük yankı yaratan yazılarıma çoğu okurun ulaşamadığını da anladım.Taraf'ın internet sitesi çok problemli,bir de bu yazılar yorum sayfalarında yayınlandığı için arada kaybolup gitmiş...Şimdi 17 Mayıs 2008'de yayınladığım o yazımı iki bölüm halinde yeniden yayınlıyorum... Türkiye 1968′inin bugünün gençlerine mirası nedir? Bu miras çok yararlı, ufkumuzu açan, bize güç ve direnç veren, özgürlükler ve demokrasi için mücadele etmemizi teşvik eden bir miras mıdır? Deniz'lerin yolu, 68′lerde mücadele vermiş abilerimizin, babalarımızın yolu evrensel vizyonu olan, enternasyonalist, humaniter ve demokrat bir yol mudur?Bu sorulara bugünün ve bu ülkenin bir genci olarak, Deniz'in idam edildiği yaşlarda olan bir genç olarak, Deniz ile aynı yıllarda doğmuş, o dönem üniversitede okuyan, 68′li olmakla övünen bir anne ve babanın oğlu olarak tüm kalbimle ve beynimle yüksek sesle HAYIR diyorum, HAYIR, HAYIR, HAYIR... Türk 68′lilerinin, Deniz'lerin yolu evrensel vizyonu olan bir yol asla değildi. Enternasyonalist değil sapına kadar ulusalcı bir yoldu yürüdükleri. O 68′lerin yolda yürürken attığı tohumlar bugünün Ulusalcılık denilen fecaatinin teorik zeminini oluşturdu. Bugün 68′lilerden birçoğu bu ulusalcı kanatta değilse, 68′lerde çıktıkları yoldan saptıkları, gerçek anlamda özgürlükçü ve demokrat fikirlerle etkileşerek sağduyulu bir çizgiye geldiklerindendir. Fakat bu sağduyulu çizgiye gelen sol aydınlar da hâlâ o günlerle tam olarak hesaplaşmış değildir... İşin içinde duygusal bir boyut var, bunu anlıyorum. Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un bir hukuk cinayetiyle katledilmesi hâlâ o kuşakta kapanmamış yaralar açmıştır. Türk devlet zihniyeti her zaman yapageldiği gibi "yönetebilmek için istikrarsızlığı sürekli diri tut" sapkın mantığıyla, belki şiddete hiç yönelmeyecek o dönemin solcu gençlerinin radikalleşmesini fiilen desteklemiş, onları silaha teşvik etmiş, öte yandan da bunlara karşı "Ülkemizi Sovyetler işgal edecek, bu solcular da Sovyet uşağı" propagandasıyla sağdaki gençleri paramiliter olarak örgütlemeye başlamıştır. 1970 yılına doğru gelirken devrimci sol gençlik silahlı mücadele bataklığına adım adım batmaya başlamış ve sonunda silaha teşvik edilen gençleri, bizzat teşvik eden zihniyet ve kuvvet kendi eliyle asmıştır. 9 Mart/12 Mart kavgası sadece bir iktidar kavgasıdır. Bu iki taraf, iki ayrı zihniyet, iki ayrı kuvvet asla değildir... Aynı gayri-insani ve gayriahlaki kolektivist mantığın iki yüzüdür sadece. Bunlar aynı paranın iki yüzü gibidir. Kanıyla canıyla somut insanları devlet denen azman fırının yaşaması için basit birer yakıt gören sapıkça mantığın sağ ve sol kanadından başka bir şey değildir bu hizipler... Öbür taraf kazanırsa da yine aynı devlet zihniyeti tarafından komando kamplarında yetiştirilen gençler asılırdı, öte yandan dinmez muhaliflikleri ve heyecanlarıyla Deniz'ler yine tehlike görülüp bir bahane bulunarak BAAS'çı 9 Mart iktidarı tarafından da asılabilirdi, hiç şaşırtıcı olmazdı bu... Görüldüğü gibi bu ülkede asanlar değişmiyor, asılanlarda ise nüanslar olabiliyor. Ama esas korkunç olanı asılacak tarafta olanların bu ülkenin tarihinde hep asanların yedeğine girmeyi kabullenebilecek tıynette olmalarıdır. Asanlara gücünü veren de bu toplumsal riyakârlık ve ahlaksızlıktır zaten... Deniz'ler de 27 Mayıs gibi alçak bir darbeyi "solcu, ilerici bir devrim" olarak görüyor ve kutsuyorlardı. Yine aynı mantıkla, BAAS'çı sosyalist bir askerî darbenin kendi amaçlarına yarayacağına inanıyorlardı. "Marksist cunta ne zaman darbe yapacak?" diye bir beklenti içindeydiler ve o cunta zihniyetinin bir darbe ortamını yaratmak için silahlı mücadeleye, soyguna, gaspa, adam kaçırmaya, oraya buraya bomba atmaya teşvik ettiği Deniz'ler yapılan askerî darbe sonucu bir hukuk cinayetiyle asıldılar. Yüzlerce genç de 12 Mart'ın işkence tezgâhlarından geçti. Elbette devlet içinden birileri silaha teşvik ettilerse de Deniz'lerde de, Türk 68 hareketinde de silaha sarılmaya hemen hazır bir ruh hali ve ona uygun bir ideolojik zemin vardı. Zaten bu zemin olmadıkça hiçbir derin operasyon ve sistemli provokasyon başarıya ulaşamaz. Ayrıca Türkiye 68′i Batı 68′inin olumlu yanlarından zerre nasiplenmemiş bir hareketti. Türkiye 68 hareketinin özgürlükçü ve demokrat olması konusunu zaten geçtik, bu hareket ortodoks anlamıyla enternasyonal Marksist falan da değildi. Bu arada belirtelim ki özgürlükçü-demokrat bir dünya görüşüyle Türk 68′inin zerre yakınlığı ve alakası yoktur. Tekil ve cılız kalmış örnekler belki bulunabilir. Özgürlükçülük ve demokratlık bir yana işçi sınıfının enternasyonal birliğine ve kardeşliğine dayalı totaliter içeriği de olsa evrensel sol bir vizyona da sahip değildi bizim 68. Bugün bahsettiğim etkilenmelerden geçerek sağduyulu bir çizgiye gelmiş o dönemin 68′lileri olan aydınlar, bugünden retrospektif yaparak Deniz'lerin, Mahir'lerin o gençlik ruhunun evrensel ve demokratik olduğu gibi şeyler söyleyebiliyor. Bugünün ulusalcı hareketiyle sözde o 68 ruhunun hiç alakası yokmuş!! Kusura bakmasınlar ama bu iddia tamamen bir saçmalıktan ibarettir. O döneme dürüst bir bakış, özünde o gençlerin ne kadar milliyetçi olduğunu bize gösterecektir...Haftaya devam edeceğiz...