Televizyonlara daha ziyade tartışma ve görüşme (röportaj) programları söz konusu olduğunda bakıyorum. Bir de yabancı kanalların (özellikle BBC ve Al Jazeera, Euronews gibi mecraların) haber programlarına bakıyorum. Dizilerle başım hiç hoş değil. Etrafımda bazı yakınlarımın izlediği diziler oluyor. Onları merak ediyorum. Çok değer verdiğim bazı öğrencilerimin dizi tavsiyelerine elbette dikkat kesiliyorum. Zaman zaman DVD'lere yükleyip getiriyorlar, ama ne yalan söyleyeyim gözüm korkuyor. Yemek yerken veya başka bir rutin iş yaparken dizi izleyenler gördüm. Ben onlardan da olamadım. Velhasılı kelam televizyonla başım hoş değil. Bu da iyi bir şey değil. Kabul ediyorum, bugünkü elektronik ortamda, internet dünyasında, onun geliştirdiği 'basın' durup dinlenmeksizin haber aktarır, bilgi ve malumat dökerken ortaya, televizyon daha geriye düştü. Gençlerin televizyonla ilgilenmediğini biliyorum. Onları elektronik mecralar çekiyor. Daha doğal bir şey olamaz. O dünyaya gözlerini açtılar, o dünyanın içinde yaşıyorlar. O dünya kendisine dahil olanlara doğrudan katkıda bulunmak imkanı veriyor. Çeşitli mecralara insanlar ürettikleri işleri koyabiliyor. Bir haberi kendilerine ait sitelerde veya genel sayfalarda gösterebiliyor, duyurabiliyorlar. Böyle bir ortamda kim televizyonun artık arkaik kalmış yapısıyla uğraşır? Gene de televizyon diye bir şey var dünyada. Üstelik önemi yadsınamaz bir araç. Zamanla belli ki farklı bir işlev kazanacak. Biraz yazılı basına dönüşecek. Yani şu: İnsanlar 'ham haberi' internetten ve benim 'hareketli medya' dediğim mecralardan edinecek. Ama televizyonlar yorum, tartışma programlarıyla o haberin arka planını işleyecek. Bunu internet yapmaz mı derseniz, yapabilirse de oradaki ana faktör okuma. Oysa televizyon görsel bir alan. İzlemenin getirdiği kolaylıklar var. Yazılı basın etkinliğini yitirecek ve kağıda basılı bir araç olarak hayatımızdan git gide daha artan bir hızla kaybolacak. Ama işlevini koruyacak, internet medyasıyla birlikte. Hatta o internet medyasında daha da büyük bir etkinlik söz konusu olacak. Çünkü bloglar ve bazı yayın ortamları okumaya dayalı olsa bile gazetelere sıçramayan bir bilgi/enformasyon birikimini barındıracak.
KÜLTÜR KANALLARI NEREDE?
Bütün bunlar dönüşen hayatımızın yeni gerçekleri olarak karşımızda duruyorken, benim televizyon izlemek/izlememek hakkında söylemek istediklerim biraz daha farklı. Baktığım televizyon kanallarının bazılarını belirttim yukarıda. Onlar daha ziyade haber kanalları. Ama bir de kültür televizyonları var. National Geographic gibi bazı kanalları da dahil ettiğim o dünyanın bazı çok önemli örnekleri vardır. Örneğin birkaç dilde yayın yapan Arte böyle bir kanaldır. Bizde hemen hemen hiç izlenmez. Oysa, bazen belli periyotlarda tekrarlanan programlar sıkıntı yaratsa bile, izlemelere doyulmayan yayınlar yapılır o kanalda. Edebiyattan görsel sanatlara, herhangi bir nesnenin tarihinden bir politik sorunun kültürel arka planına kadar akla hayale gelmeyen konular ele alınır. İnsan yapılanları izledikçe neredeyse şaşırır ve insanın bilgiyle olan ilişkisinin düzeyine bakarak ürperir. Ondan daha etkileyici bir kanal bilmiyorum sistematik olarak bu konularda yayın yapan. Buna benzer bir başka kanal bizde de izlenen Mezzo'dur. Cazdan, ağırlıklı olarak sunulan klasik müziğe, dünya müziklerine genişleyen bir yelpazede yayın yapar. Klasik müzik esastır. Ama müziğin kültür kısmı da işlenir. Anlatmaya gerek yok. Dileyenler açar izler.