Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kimin bu kentler?

"Eski olan hiçbir şeyi sevmiyorum ve özlemiyorum. Ama bugünkü Çamlık, Etiler, Nispetiye Caddesi'yle ilgili sorunlarım var ve bunlar benim 'Kimin bu kentler?' sorusunu sormama yol açıyor"

Yaz bitiyor. Çoğu insan için deniz kıyısı, açık hava, kırlık mekan demek olan bu mevsim, benim için şehir anlamı taşır. Daha fazla, daha özgür ve daha lezzet alarak yaşanacağı bir sırada şehir nasıl bırakılır, aklımın hiç almadığı bir sorudur. Yaz geceleri, geniş ve büyük göğün altında, her şeye rağmen hükmünü sürdüren sıcağı içime çekerek, epey azalmış şehrin gürültüsü bir nabız gibi arkadan vururken, kediler ve çöp kutularından başka sadece tek tük geçen taksilerin bulunduğu boş sokaklarda ayak seslerimi dinleyerek yürümek, bana varlığımı bir kere daha duyumsama imkanı verir.
Şehirde yaz öğlenleri de başka bir lezzettir. İnsan çorapsız ayağına taktığı hafif ve yumuşak ayakkabılarının üstünde yaylanarak, hafif keten gömleğinden sızan sıcağı duyarak bir kahveye oturur, kentin kendinden biraz uzaklaşmasını izler, bir kahve içer, gazete okur, bir kahve daha içer, yürür gider. Kent ve insan baş başadır. Akşam üstlerini ise hiç anlatmayayım...
Bu ölçüde güzel, etkileyici, çekici olmasına diyecek yok ama kimin bu kentler?
Kimler deyince hemen aklımıza son on yıldır yaşadığımız tartışmaların 'göbeğini kaşıyan adam', 'bidon kafalılar' türünden bana göre facia mertebesindeki ürkütücü tanımları gelmesin. Kent, içinde yaşayan herkesindir.
Doğrudur, her kentin 'onunla bütünleşmemiş' bir nüfusu vardır ama bu başka bir olgudur.
Şimdi onunla ilgili değilim. Ben kenti kimlerle, nelerle paylaştığımızın ardındayım...

***
Bu biraz bilmece gibi sorduğum sorunun altında aslında çok somut bir sorun yatıyor.
Şehrin ta merkezinde bir yerde oturuyorum. Etiler'de. Daha doğrusu Çamlık diye bilinen yerde. Bebek Üstü de deniyor buraya. Bu semt Beşiktaş Belediyesi'ne bağlı. Artık neredeyse eski denebilecek bir yerleşim bölgesi.
Herkes gibi ben de onun çok eski hallerini anımsıyorum. Fakat onlar geçti, gitti. Eski olan hiçbir şeyi sevmediğim ve özlemediğim gibi onu da ne derhatır ediyor ne de arıyorum. Ama bugünkü Çamlık, Etiler, Nispetiye Caddesi'yle sorunlarım var ve bunlar benim "Kimin bu kentler?" sorusunu sormama yol açıyor.
Birincisi, Nispetiye Caddesi'nin hali. Akıl alır gibi değil. Sabaha karşı, kar altında, şiddetli fırtınada geçtiğim bu caddede trafiğin hiçbir gün ve saatte aktığını görmedim. Bu uzun caddeye her sokaktan giriliyor, bu uzun caddeden neredeyse her sokağa dönülüyor. Barlar, kafeler, lokantalar art arda açılıyor, İstiklal Caddesi neredeyse bu suyun, manzaranın, kırın veya başka bir şeyin olmadığı daracık sokakta yaşanıyor. Haydi bu bir zenginliktir diyelim.
Ama yayaların yürüme hakkı yok mu? Kent sadece kaldırıma park etmiş araçların hakkı mıdır? Daha da beterini dile getireyim: Bir dostum yıllar önce 'kaldırım özgürlüğü' derdi de başka bir şey demezdi, meğer ne haklıymış.
Buyurun, Nispetiye'nin o engebeli, iniş çıkışlı, deve hörgücüne dönmüş, daha bir iki yıl önce döşenmiş kaldırımlarında yürüyün de göreyim.
Hele kaldırımların yoldan neredeyse 50 cm yüksek olduğunu, bu sokakta bir de huzur evinin bulunduğunu düşünürseniz durumun vahameti daha iyi anlaşılır.

BAŞKA SORUNLAR DA ÇIKACAK
Evet, kimin bu kentler?
Benim evimin önünde büyük ve boş arsalar vardır. Çevresinde yürürken başıma vuran ot kokusuyla, altından geçtiğim büyük çınar ve at kestanesi ağaçlarıyla mutlu olurum. Ama yürüyün de görelim. Her akşam neredeyse 30-40 başı boş artık köpekliğini yitirmiş, yozlaşmış hayvan, aç kurt sürüsü gibi etrafa dağılır. Gelene geçer havlar, saldırır. Arabaların ardı sıra koşturur durur.
Yürümenize, hele biraz karanlıksa aracınızla geçmenize olanak yoktur. Bir hanım her gece elinde torbalarla gelir, işkembe, kelle, kulak, kemik, artık Allah ne vermişse, orada bir yere boşaltır, etrafına o hayvanları toplar onları besler, bu yaz sıcağında artıkların üstüne ertesi gün, sinek sürüleri iner kalkar. Kokusu caba.
Evet, kimin bu kentler?
Evimin arkası Boğaz'a bakar. Ben öyle gördüm, sevdim, beğendim, kiraladım. Aradan bir süre geçti, üstlerinden Boğazı seyrettiğim ağaçlar boy attılar, uzadılar, ben üçüncü kattayım, bir de epey meyilli arazideki kot farkı var, o mübarekler uzadıkça uzadı, benim önümü kapattılar, yetmedi, dördüncü katı tuttular, daha da yükselecekler. Ağaçlar bir okulun bahçesinde, telefon ettim, yapacak bir şey var mı diye, çemkirdiler, terslediler. Çaresiz, belediyeyi aradım, bir hanım çıktı karşıma, peyzaj işlerinden sorumluymuş, durumu anlattım, deli olup olmadığımı sordu, "Değilim," diyemediğim için olsa gerek, bana bir de "Ağaç budanır mı?" diye yüklendi. Ne yapayım, çaresiz, Paris'te, Londra'da ağaçları büyük hızarlarla falan budadıktan sonra bir de neredeyse tırnak makasıyla tıraş ettiklerini, aletlerle bakıp hizayı tutturduk mu tutturmadık mı diye ölçtüklerini söyledim, bana çok güçlü bir yanıt verdi, "Oraları Boğaz değil efendim," dedi. Doğru söze ne söylenir? Ben araya aracı falan da koydum, yalan mı söyleyeyim şimdi, bir heyet geldi, çok şatafatlı biçimde bahçeyi birlikte dolaştı benimle, bir şey yapılmadı, ağaçlar boy vermeyi sürdürdüler.
Trafikte bu bölgeye gelmek ayrı bir dert olduğundan neyse karar verdim, taşınıp başka bir semte geçeceğim. Belki canımı 'şu' saydığım dertlerden kurtaracağım ama önüme biliyorum ki, başka sorunlar çıkacak. Eski bir öğrencim şimdi çok prestijli bir okulda doktora yapıyor ve kent meseleleriyle uğraşıyor. Geçenlerde ziyaretime geldi, tezini yazmaya başlayacağını söyledi. Aman dedim, gel, öncesinde İstanbul'da, Etiler'de, Beşiktaş Belediyesi sınırları içinde bir süre yaz, sonra başa tezini yazmaya, adını da buldum: Kimin bu kentler?...
Evet, kimin bu kentler?...
("Bu yazıyı geçen hafta okudum galiba," derseniz haklısınız. Geçtiğimiz haftaki yazının yarısından fazlası, teknik bir problemden ötürü eksikti. Tamamını bu hafta yayımlıyoruz.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA