- Egosantrik bir durumunuz oldu mu?
- Tabii canım, egom yok diyen yalan söyler bence. Ama doğru olan bunu içinde tutmak. Egonu yaşa içinde baba ama kimseyi kırmadan, saygısızlık yapmadan...
- Eşiniz ne diyor?
- Çok mutlu. Tekrar âşık oldu herhalde, bilmiyorum. (Gülüyor)
- Kaç yaşınızdasınız?
- 12 Eylül 1981 doğumluyum. İhtilalin birinci yıldönümünde, askerler eşliğinde hastaneye yetiştirmişler.
- Babanız karşı çıkmış önce oyuncu olmanıza...
- Babam eski kabadayılık zamanından gelen biri. Oflu Osman, Dündar Kılıç... Onların döneminde de birlikte yaşamışlar o hayatı. Osman amcamın kumarhanesi filan vardı. Eskiden de oyunculuğa bugünkü gibi bakılmıyordu. Babam hep 'Onların ekrandaki makyajlı yüzlerine bakmayacaksın. Her birinin hayatında tuhaf şeyler vardır,' derdi. Benim de oyuncu olacağım diye bir merakım yoktu ama mesela tugayda 3 bin kişinin CD sorumlusu bendim. Ama sadece film izlemeyi seviyordum.
- Önceden de sinemaya merakın vardı yani...
- Tabii. Ben hâlâ her gece film izlemeden yatmam. Eşim, 'Ufuk bence bu sende hastalık,' der.
- Peki sonra babanız nasıl kabul etti?
- Zeki Ağabey'le aralarında bir enerji oluştu herhalde. Onunla beş dakika sohbet ettikten sonra 'Tamam,' dedi. Ama gururlanıyordu sonradan. Dört yıl önce rahmetli oldu babam.
- Öncesinde sizin de biraz kabadayı yönünüz var mıydı?
- Mahallede pata küte dövüyorduk milleti. Nerede kavga, orada biz. Zeki Ağabey'le tanışmasaydık, bilemiyorum hayat nereye götürürdü beni.
- O zaman rolünüzü daha rahat oynuyorsunuz. Tabii o dönemlerin kabadayıları daha başkadır eminim...
- Babamları, amcamları örnek alıyorum. Cevahir Bayraktar'ın oğluyum ben. Babam yürüdüğü zaman yer sallanırmış zamanında. Kabadayı adam aile babasıdır, evine gelir, kimseden haksız yere bir şey almaz, vicdanı vardır. Bunları babamdan aldım ben. Mahallede arkadaşlarla yaptığımız da oydu aslında. Oyunculukta, aradan doğru noktayı çekip onu yansıtacaksın yalnızca. Ben de Zeki Ağabey'den onu nasıl yapacağımı öğrendim. Yani hayattan alıp ruhuma sokup, sonra onu oynamayı öğrendim.