"Sevginin iyi bir şey olduğunu kim söyledi size? Herkes mi? İlkokulda öğretmen sevgisinin kutsiyetini anlatırken bir yandan da kulaklarınızı çeken öğretmeninize, sevgisinden size kafayı yedirecek kadar sahiplenen annenize, sevgi bağının gücünden söz ederken aldatan sevgilinize herkes mi diyorsunuz? Ama siz hâlâ, onların yanlış sevgiler olduğunu düşünüyor olmalısınız...
Yoksa Haşmet Babaoğlu gibi sevginin kendisinde bir tuhaflık, bir sakatlık olduğunu hissetmeye başladınız mı? Sevginin karşısında cesurca pozisyon alan ve sevincinin yanında bulunduğunu beyan eden Yeni Yüzyıl yazarı Haşmet Babaoğlu'nun bu kitabı, sizi sevgi ile sevinç arasında yeni bir tercih yapmak, en azından bu tuhaf duyguyu tekrar düşünmek zorunda bırakacak." Böyle yazıyordu ilk kitabı 'Herkes Birbirine Sevgi Herkese Karşı'nın arka kapağında. Yıl 1998'di, üniversitedeydim. Ablam ve arkadaşlarının elinden Yeni Yüzyıl, dilinden 'o' düşmüyordu. Haşmet Babaoğlu! Sanki aşıktılar bu adama, bağımlıydılar. Bir gün çektim aldım ablamın elinden gazeteyi "Ver" dedim, "Bakalım senin şu Haşmet'in ne iş!" Hemen yakaladı cümleleri, salladı, sarstı beni... Yazılarıyla düşündürdü, kızdırdı, ağlattı, özletti hiç bilmediğim şeyleri, hayata durup bakmayı öğretti. Eh! Haşmet'i anlamak için durup bakabilmek tek seçenekti...
BİR DEĞER DAHA...
Peşinden 'Bekle Beni Gelmeyeceğim' ve 'Rüyalarını Ver Bana' geldi. Hepsini okudukça kalbimin üzerine bastım. Sıkı sıkı sarıldım, tekrar tekrar okudum, anlamaya çalıştım. Sonra hayat bu! Bekledim, geldi. Hayatımın en güzel yıllarını yaşadım onunla. Yazılarındakinin aynısıydı Haşmet. Hayranıyken bir bakmışım harika anılar biriktirmişim onunla. Ne şanslıyım... Tamam! Tamam! Fazla uzatmayacağım. Bu konuda çenem düştü mü kapanmak bilmiyor çünkü... İşte müjde! İşte müjde bana, bize, SABAH'a... Pazartesi'den itibaren Haşmet yazılarıyla SABAH'ta. Artık gazetemde an be an fikir alışverişinde bulunabileceğim bir değerle daha çalışma imkanına sahibim. Hoş geldin Haşmet! İyi ki geldin!