Biz onu öyle tanıdık ama o artık bildiğimiz 'Sivaslı Cindy' değil. Ha top model Cindy Crawford'a ikizi kadar benziyor ayrı... Öyle tatlı, cıvıl cıvıl, enerjik ve heyecanlı ki, ona yetişmek imkansız. Türkiye'nin en çalışan mankenlerinden biri. Ve top modelliğin aslında yan gelip yatıp, kuaförde saatler harcadıktan sonra podyumda iki kılık taşımaktan ibaret olmadığının da kanıtı... Üstelik pahalı cipler yerine on milyonluk saatleri var. En büyük tutkusu rengarenk şapkaları... Telaşlı, heyecanlı, on parmağında on marifet, özellikle dişleri ve saçları kıskançlık sebebi... Benden daha çok konuşan tek insan... Neşeli, kendiyle barışık, yerinde duramayan, tanıdıktan sonra "Cindy sana kurban olsun!" dedirten tam bir fıstık... Kim o kim? Tabii ki Tülin Şahin!..
* On parmağında kaç marifet var? Hülya dergisinin moda editörüyüm bu bir, Seat girl'üm yani Seat Cup'ın kızıyım bu iki, su jimnastiği dersi veriyorum bu üç, mankenlik ve fotomodellik dört beş ve kitaplarım var...
* Sen tembellik nedir bilmez misin? Bilmem tabii ki. Ben çalışmayı seviyorum. Üç yıldır tatil yapmıyorum. Oturup saatlerce güneşlenmekmiş, yan gelip yatmakmış falan bana göre değil. Ancak ne zaman sakinleşmeyi düşünüyorum; şöyle şehrin uzağında bahçeli bir evim, çocuğum olsun, o zaman...
* Bence sen o tarif ettiğin ortamda delirirsin... Ya ne bileyim, çocuğum olursa sakinleşmeyi düşünebilirim diyelim! (gülüşmeler...)
* Kendini tamamen işe vermenin, farklı işler denemenin nedeni Sivaslı Cindy imajını beyinlerden silmeye çalışmak, kendini başarılarla ispat etmek olabilir mi? Yok ya... Sonuçta o lakaba bakınca insan "Ne bu ya?" diyebilir. Ama o zamanlarda ben rüzgara karşı üfleyemezdim. Bana bir gazeteci "Danimarka Almanya'nın neresinde?" diye sormuştu. Madem her şeyin yerlisi var, bana da Sivaslı Cindy dediler.
* Peki sen bu Sivaslı Cindy lakabını sevdin mi? O lakapla bana köyden indim şehre imajı yapılmaya çalışıldı ki, çok da işe yaradı, ben o gazeteciyi kutluyorum. Bugün tüm Türkiye beni öyle tanıdı. O gazeteci bilmeden bir marka yarattı. Benim de Türkçem zayıftı, üstüne ben de kiloları alınca tam Sivaslı Cindy oldum. Ne yapayım, benim kaderim de buymuş, dedim.
* Neden Danimarka'dan Türkiye'ye geldin? Modellik ajansım 18 yaşımdayken beni Paris'e gönderdi. Paris'teyken bana Türkiye'ye bir iş için gideceksin ve döneceksin, dediler. Ben İstanbul'a geldim, sabah çekime gittim, ertesi gün tüm gazetelerin kapaklarında ben vardım.
* Cindy Crawford bile olsa, bir insana bu kadar benzemek seni ara sıra da olsa sıkmıyor mu? Cindy Crawford'un menajeri bana email atmış; "İki manken arasındaki benzerlik şok edici" diye. Dünyanın en güzel kadını ve ilk süper modellerinden birine benzetiliyorum, güzel tabii.
* İlk ne zaman Cindy'e benzediğini fark ettin? 14 yaşında ilk modellik için boy fotoğraflarım çekildiğinde anladım... Ama en kötü gününde tabii 'nerem benziyor' diyorsun. Jean Paul Gaultier bile "Küçük Cindy! Küçük Cindy!" diye gelip benim boynuma sarıldı.
* Seni ilk günlerden beri medyada ne zaman görsek bir gülme, gülücük dağıtma halin var. Sen hiç kızmaz mısın, yüzün asılmaz mı, hayat çok mu toz pembe? Basının beni çektiği yerler benim işim, benim servis alanım. Ben çalıştığım ortamlarda gülmeye mecburum. Ben o gün sevgilimle kavga etmiş olabilirim, hasta olabilirim ama müşterim benim o tarafımı görmemeli. Beni sokakta görüp de "Neden gülmüyor?" bu kız diyenler çıkıyor...
* İnsanlar senin hangi yönünü yanlış tanıyorlar, mesela saf mısın? Biraz saf olabilirim, herkese karşı iyi niyetliyim. O tarafım biraz yansıyor olabilir. Ama basını takip edenler çok çalıştığımı fark ediyorlardır. Takip etmeyenler de benim diğer mankenlerden farklı olmadığımı düşünürler.
* Nedir seninle diğer mankenler arasındaki fark? Ben bir markayım. Dünyada olduğu gibi ilk defa bir markanın sözcüsü ben oldum Seat Cup'da. Türkiye'de modelliği ticarete döken tek insanım.
* Ne demek bu? Türkiye'de güzel kız çok var ama top model unvanını tutabilmek için üç şey gerekli: Yaratıcılık, disiplin ve ticaret mantığı. Seni bu kriterler hep yukarı çeker. Yaratıcılık ekiple aynı şeyi düşünmektir yoksa işe bir katkın olmaz. Disiplin işe saatinde gitmektir... Ben günde 3-4 saat uyurum, kimse adıma işimi bağlamaz.
* Menajerin yok mu? Var da yine de iş görüşmelerine kendim gidiyorum. Evdeki temizliği de ben yapıyorum. Aysun Kayacı geçenlerde "Karar ver; ya top model gibi yaşa ya ev kadını ol" dedi.
* Top model gibi nasıl yaşanıyormuş merak ettim... Bilmiyorum onu Aysun'a sormak lazım. Ben de ona sordum. Herhalde ona göre top model dinlenerek yaşarmış...