Yazmayayım, daha iki ay oldu yazalı, diyorum ama, dayanamıyorum. Okuyucu mektup ve mail'leri, benim günlük mizah ihtiyacımı gideriyor. Son zamanlarda senarist aday ve aday adayları, ya da kendini öyle zannedenler dadandı. Bir tanesi, yemiyor içmiyor, her hafta Avrupa Yakası'nı seyredip, son derece değerli senaryo fikirleriyle bana tavsiyelerde bulunuyor! Okuyucudur, seyircidir, başımızın tacıdır. Fakat yapıcı bir eleştiri de yok. Bazı diğer arkadaşlar, sözgelimi "N'olur bu hafta Volkan'la Yaprak evlensin" gibi naif fikirlerini ifade ederken, bu söz konusu seyircim, bazen "Hehehe, bu haftaki bölümü bilmem ne dizisinden arakladın ama ben yemem" gibi zeka gösterilerinde bulunuyor, ki o söz ettiği dizilerin birçoğunu seyretmişliğim de yok! Böyle düşünmesinin sebebi, sözgelimi o bilmem ne dizisinde de bir bölüm, hafıza kaybı hikayesi, veya seks ümidiyle soyunmuş bir erkeğin aileye/iş arkadaşlarına/bir kalabalık önünde rezil olması durumunun kullanılması! Bunların komedi tarihinde, dizilerde, skeçlerde, filmlerde defalarca kullanılmış, klasik fars temaları olduğunu kim anlatacak bu kadar işin arasında! Olsun. Bu hafta "Senaryo biraz aceleye gelmiş olmalı ki, Jale karakterini koymayı unutmuşsunuz" diye yazmış örneğin! Dizide baba dışında bütün karakterler yer aldığı gibi, Jale adında bir karakterimizin zaten olmaması da ilginçtir! Başka diziyle karıştırıyor olabilir mi ki? "Seni üzsem de, inat ve sebatla hatalarını bildirmeye devam edeceğim, telif istemiyorum, sadece sanatçı dostuyum" diye de bitirmiş! Artık ne denir ki buna? Elimde olmadan yüksek sesle gülünce "Allah müstahakkını versin" diye cevap yazdım. Bütün bunlar bir yana, bugün, gelmiş geçmiş en ilginç okuyucu mektuplarından birini aldım. "Okuyucu mektubu" diyorum, dikkat ediniz. Zarflı, marflı, postayla gelen bir mektup. Pembe kağıt, kalp desenli. Diyarbakır'dan yollanmış. 1973 doğumlu bir hanım okurum, önce iltifatlar sıralamış, sağolsun. Sonra bomba geliyor: "Evlilik yıldönümümüzde giyebilmem için 24 Kasım tarihinde Avrupa Yakası'nda giydiğiniz siyah beyaz elbiseyi bana göndermenizi rica edeceğim! Beni kırmazsanız mutlu olacağım. En azından arayın. İşte telefonum!" İyi mi? "Kadınlar ve kıyafetler arasındaki ilginç ilişki, burada da kendini gösteriyor" gibi bir sonuca varabilir miyiz? Yıllar önce bir kadın dergisi çıkarırken, yan derginin oğlanlarından biri, bizim havalı kızlardan birini beğenmiş. Aylarca süren platonik aşkın sonunda, yavaştan ahbaplık etmeye başlamışlar. Ancak oğlanın gördüğü bir manzara, ilişkiyle ilgili tüm ümit ve isteklerini söndürmüş. Manzara şu: Kız, telefonda bir butikle konuşuyor ve önceden ayırttığı bir kırmızı kazağın gelip gelmediğini öğrenmeye çalışıyor. Bedeni kalmayan kazak, gerçekten Ankara'daki mağazadan getirtilmiş, fakat yanlışlıkla başka bir müşteriye satılmış. Bunu duyan kız, başlıyor katıla katıla ağlamaya! Bizim oğlan da kendi kendine "Yok kardeşim, bu kız olmaz, ne bu böyle" diyor, ve ilişki, başlamadan bitiyor! Bir erkeğin asla anlayamayacağı özel bir durum. Taraftarı olduğu takım, penaltı kaçırdığında ağlayan bir erkeği, bir kadının asla anlayamayacağı gibi! Bu arada, mail'lerin birçoğunda dizideki kıyafetleri soranlar, hatta atv'yi, Plato Film'i arayıp bilgi isteyenler var. Bu vesileyle ona da cevap vereyim, o giysiler Park Bravo'dan, artık sekreterleri bunaltmayın! Diyarbakır'daki hanımefendiye de sevgiler. Seyircimizi iyi senaryo yazıp, iyi bir dizi çekerek mutlu edebiliyoruz, böyle ek hizmetlerimiz yok!