Çok basit bir görgü kuralını tartışmaya açmak istiyorum: Resmi ilişkiniz olan bir insanı telefonla arama saatleri nedir? Genel kural, hepinizin bildiği gibi, sabah on, akşam on arasıdır, derler. Bana kalırsa bu saatler daraltılmalıdır. Benim gibi gece yaşayan insanların, sabah onda en iyi ihtimalle rüyalarının çekim hatalarını seyrediyor oluşunu göz önüne alırsak, mesela onbirbuçuk diyelim. Anne-babalarımızın bize çocukken öğrettiği ve saat sekiz civarı arayan sınıf arkadaşlarından sonra bıkmadan tekrar ettiği prensibe bakılırsa 'yemek saati aranmaz, ayıp'tır! O zaman yediyle dokuz arasını da attık. Dokuzla on arası da bana sorarsanız, işle ilgili telefonlar için uygunsuz bir saattir. Aynı prensip hafta sonları için de geçerlidir. Özellikle pazar günleri için. "Kusura bakma pazar günü arıyorum" veya "Kusura bakma akşam evden rahatsız ettim", bu gibi durumlar için hazırlanmış nezaket kalıplarıdır. Di mi efenim? Şimdi size Eylül 2004 itibariyle, nezaket kurallarında geldiğimiz noktayı tasvir etmek istiyorum: Cumartesi gecesi, saat 23.00. Cep telefonum acı acı çalıyor! Böyle bir durumda hattın öteki ucundaki kişiyle ilgili birkaç tahmininiz oluyor:
- Yakın arkadaşlarımdan biri bir mekanda eğleniyor, "Haydi siz de gelin" diyor.
- Aileden biri arıyor.
- Yanlış numara.
Telefonu açıyorum. Enteresan ama tahminlerimden hiçbiri çıkmıyor. Sohbet şöyle gelişiyor:
- Gülse Hanım?
- Efendim.
- Ben bilmemne gazetesinden (bakın adını yazmıyorum, mesleğe saygımdan) bilmemkim. Biz dekorasyon eki yapıyoruz, sizin evinizi çekmek istiyoruz!
- Şaka yapmıyorsunuz değil mi?
- Yoo. Siz beş ay önce, fişmanca arkadaşıma "Belki ileride yaparız" demişsiniz. Söz vermişsiniz.
- Hiç böyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum da... Siz gerçekten cumartesi gecesi saat onbirde beni bunun için mi cepten arıyorsunuz?
- (süper bir espri yapılmışçasına rahat kahkahalar) Ehehehehe, evet!
- (sakin olmalıyım, sakin olmalıyım!) Kusura bakmayın bu aralar hem vaktim yok, hem de evin fotoğraflarını çektirmiyorum prensip olarak.
- Niye?!
- (nefes al, nefes al) Prensip olarak, evde fotoğraf da vermiyorum. Onun için.
- (hafif sertleşme) Neden ama?
- (Gülse artık dayanamaz, bıkkındır, sinirlidir, yine de kendini tutar) Çünkü canım öyle istiyor, iyi akşamlar!
Bu hikayenin burada bittiğini mi sanıyorsunuz? Hani telefonun öbür ucundaki genç gazeteci adayı, "Hay Allah bu saatte aranmaz ki, ayıp ettim" deyip, utanır ve ders mi alır? Yoo! Dün akşam, müzik dünyasının ünlülerinden yakın bir arkadaşımla konuşuyorum. Lafa şöyle başladı, "İnanmayacaksın, cumartesi gecesi, saat onbiri on geçiyor, cep telefonumdan aradılar..." Evet doğru tahmin! Aynı gazeteci adayı tarafından "Evinizi çekmek istiyoruz" talebiyle benden sonra da o aranmış! Belki geceyarısına doğru başka bir ünlüyü razı etmişlerdir! O gece böyle bitti mi sanıyorsunuz? Devamı var. Arkadaşımın aranmasından 50 dakika sonra, saatlerimiz geceyarısını gösterirken, yine cep telefonum çalıyor. Bu defa daha da ilginç bir kişilik var karşımda.
- Merhaba ben bilmemkim. Telefonunuzu bir gazeteci arkadaşımdan aldım.
- Evet?
- Benim kendime göre senaryolarım var. Avrupa Yakası'nın yazar ekibinde çalışmak istiyorum. Bir gün yüz yüze görüşebilir miyiz?!
Önce şaşkınlıktan gafil avlanıyorum.
- Ha? Benim yazar ekibim yok, tek başıma yazıyorum.
- Ama yardımcı olabilirim!
- Bir dakika ya! Siz beni cumartesi geceyarısı aradınız! Biz tanışıyor muyuz? Siz aslında benim en yakın arkadaşım falan mısınız? Veya kardeşim?
- (nedense o bozuluyor) Kusura bakmayın.
- Siz kafayı mı yediniz kardeşim? Bu ne terbiyesizlik? Bu ne... Gerisini uzatmak istemiyorum, 'açtım ağzımı yumdum gözümü' şeklinde özetleyebilirim. Herkese duyururum: "Sabah onbirbuçuk, akşam on saatleri dışında arıyorsanız ve yakın arkadaşım, ailem, çalışma arkadaşım değilseniz, çirkin konuşurum!" Hepinize de aynısını yapmanızı tavsiye ederim. Birilerinin birşeyler öğrenmesi gerekiyor çünkü.