Eski tiyatrocuların aldığı üstün bir terbiyedir. Hangi olumsuz şart altında olurlarsa olsunlar, hangi acıyla yüzleşirlerse yüzleşsinler; çıkıp oynarlar. Seyirciye duyulan bu saygı, batıda 'Show must go on' (Şov devam etmeli) sözüyle matuftur.
Kanaltürk'teki programına konuk olduğum Derya Baykal'ın halini görünce, bu terbiyenin nasıl yıllar öncesinden mayalandığını görüp saygıyla önünde eğildim.
Baykal, programdan iki saat önce evinde koca bir kupa dolusu kaynar çayı üzerine dökmüş. Hemen hastaneye yetiştirmişler. Sol bacağı bandajlı olarak programa çıktı. Yarım metre yanında olduğum için reklam aralarında nasıl acı çektiğini çok net görüyordum. Ama kameranın kırmızı ışığı yanıp da yayın başladığında; o her zamanki coşkusundan, dinamizminden, neşesinden hiçbir şey kaybetmemiş görünüyordu.
Bu arada çoğumuzun yanlış bildiği bir konuyu da canlı yayında düzeltti. Meğer yandığımızda üzerimizdeki elbiseleri çıkarmadan, 'olduğumuz gibi' hastaneye gitmeliymişiz. Zira biz kumaşı, cildimizden ayırmaya çalışırken, derimizde onarılmaz tahribatlar meydana gelebilirmiş. 'Her şerde bir hayır vardır' diye boşuna dememişler.
Olay Derya Baykal'ın başına gelmeseydi, bu 'hayati' bilgiden mahrum kalacaktık.
Hem metaneti, hem seyircisine duyduğu saygı, hem de şahane konukseverliği için Derya Baykal'a sonsuz teşekkürler.