Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Nerede kalmıştık?

ONUNLA ilgili yazdığım bir övgü yazısının ardından, benimle tanışmak için gazeteye gelmişti. Onu ilk kez bu kadar yakından bizim kafeteryada görmüştüm. Yüzünün her çizgisinde, bir başka yaşanmışlığın izini yakaladım.
Kaderin cilveleştiği insanlar vardır hani, felek bir güldürür, bir ağlatır onları...
Yalçın Menteş onlardandı. Tiyatronun, sinemanın ve özellikle komedi dizilerinin en aranılan, en şöhretli oyuncusuyken, alkol bağımlılığı yüzünden dibe vurmuştu.
Kafeteryada sohbet ederken, bir ara dili peltekleşti. Cebinden çıkardığı insülin iğnesini karnına batırdı. "Eyvah" dedim içimden, ben onun alkolle savaşını örnek gösterirken, içiyor muydu yoksa hâlâ?
Sonradan öğrendim ki, kelimelerin ağzının içinde yuvarlanması, o yarı şeker komasındanmış...
Utandım... Ama onunla ilgili 'Hâlâ içiyor' diye yazanlar, konuşanlar, utanmadılar.
İftiralarına devam ettiler.
Kendimi her seferinde Yalçın Menteş'i savunurken buldum. Bağımlıların rehabilite edildiği Adsız Alkolikler Derneği'nin en başarılı üyesiydi.
Artık ağzına tek yudum içki koymuyordu. Üstüne, deneyimlerini anlattığı enfes bir tiyatro oyunu yazıp oynadı. Ardından, şu günlerde herkesin en büyük derdi olan, kredi kartları sömürüsünü hicveden bir şahane oyun daha... Ama kendi deyimiyle bugüne kadar bir arazöz dolusu rakı içtiği için biraz geç kalmıştı. Şeker hastalığı, onu santim santim ele geçirmeye kararlıydı.
Yalçın Menteş kısa zamanda ailemizin bir üyesi oldu. Küçükkuyu'ya annemi ve merhum babamı ziyarete gelirdi. Onlara "Annecim" ve "Babacım" diye hitap ederdi. Mübalağa etmediğini bilirdim. Zira bizimkiler de onu 'dördüncü oğulları' olarak kabul etmişlerdi.
Bir seferinde elinde iki kilo baklava ile geldi. Tatlı paketini gören annem boş bulunup "Aaa, ekmek kadayıfı mı getirdin yoksa?" deyiverdi. Ekmek kadayıfı, annem ve babamın en sevdiği tatlıydı. O anda Yalçın'ın ne kadar mahcup olduğunu fark etmemiştim.
Ta ki ertesi gün 80 kilometre yol kat edip Ayvalık'tan ekmek kadayıfı getirene kadar... İşte böyle bir 'gönül adamıdır' benim Yalçın Ağabeyim...
O hastaneye yattığında, ben de babamın canıyla uğraşıyordum. Buna rağmen Küçükkuyu'dan kalkıp üç kez yattığı hastaneye gittim ama onu bana göstermediler. Psikolojisinin bozuk olduğu haberini aldım yakınlarından.
Çok iyi biliyordum ki, onu o haliyle görmemi istemezdi.
Ben de bekledim...
Ondan öyle emindim ki, 29 Mayıs'ta bu köşeden ona yazdığım mektupta, "Belki yeni oyununa biraz topallayarak çıkacak ama yere eskisinden daha sağlam basacak" demiştim.
Nitekim öyle oldu. Yalçın Ağabey'imi atv'nin Doksanlar dizisinde ağır bir hastalıktan kalkıp mahalleye dönen herkesin sevgilisi 'Rasim Ağabey' rolüyle izlerken gözlerimin buğusu, kaymaklı ekmek kadayıfı olup damağıma yapıştı.
Mahalleye dönen 'Rasim Ağabey' şöyle diyordu Süleyman Demirel edasıyla: "Binaenaleyh, nerde galmıştık?" İşte tam da burada kalmıştık Yalçın Ağabey. Tam da burada... Belli ki hayat senden sadece bir uzvunu çalabilmiş.
Kim bilir, belki de yüreğinin büyüklüğünü daha iyi görebilmemiz için...
Bir koca teşekkür de Birol Güven'e...
Güzel şeylerin sadece iyi insanların elinden çıkabileceğini hepimize hatırlattığı için...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA