Perşembe akşamı Akdeniz Oyunları'nın muhteşem açılış törenini izlerken yüreğime dolan umutlar, aradan 24 saat bile göçmeden umutsuzluğa dönüştü. Çünkü ülkemde bilmem kaçıncı kez 'Halterde Doping Skandalı' patlak verdi.
Hem bu köşenin naçizane vatandaş arzuhalcisi hem de bir spor yazarı olarak, uzun süredir bu sütunlardan sporu kirleten doping illetine karşı büyük bir savaş veriyorum.
Zaman zaman doping illetinin özellikle kadınlık onurunu ayaklar altına alışını kaleme aldığımda, birilerinin menfaatine dokunuyorum ki, beni linç etmeye bile çalışıyorlar.
Olsun, mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Çünkü doping kullanmakla, kürsüye fırlayıp altın madalyayı, hak edenin boynundan alıp kaçmak arasında hiçbir fark olmadığına inanıyorum.
İşte bu nedenledir ki, her defasında Türk sporunun alnına kocaman bir leke olarak çalınan doping illeti, bu coğrafyadan tamamen silinene kadar yazacağım.
OLİMPİYATA BALTA
Düşünün bir kere:
Onca fedakârlığa katlanıp kısa sürede Akdeniz Oyunları'nı 'kusursuz' organize etmişiz. Tüm dünyanın gözü kulağı Türkiye'deyken birkaç sporcu müsveddesi çıkıp tüm prestijimizi alaşağı ediyor.
Sekiz milli sporcu, doping kullandıkları belirlendiği için oyunların başlamasından birkaç gün önce milli takım kadrosundan çıkartılıyorlar.
Nerede?
2020 Olimpiyatları'na canı gönülden talip olan, bu yolda tüm dünyayı ikna etmeye çalışan Türkiye'de...
KALDIRAMIYORUZ!
Bu kaçıncı skandal? Hem erkek, hem kız takımlarında doping belası adeta halter sporunun hücrelerine işlemiş. Belli ki bu iş öyle Berlin'deki laboratuvara örnek göndermekle çözülmeyecek. Biliyorum, kurunun yanında yaş da yanacak. Alnının teriyle mücadele eden sporculara yazık olacak ama bana göre Türkiye en az beş yıl halterde uluslararası yarışmalara katılmasın.
Ta ki, kanımızdaki iğrenç ilaç vücuttan atılana kadar. Yoksa 'kaldıramadığımız' bu ağırlığın altında ezileceğiz.