Bazen kulak zarlarını en çok titreten çığlık, susarak atılandır. Öyle bir an gelir ki, en büyük yankıyı 'susmak' getirir. Bazen hayat öyle hızlanır ki; en hızlı hareket edenleri değil, onların arasında 'öylece duranları' algılarsınız.
Dans sanatçısı Erdem Gündüz de işte bunu fark etmiş. Bunca koşuşturma, bunca toz duman arasında 'durup' en etkin protestoyu yapacağına inanmış. Gitmiş, Taksim AKM'nin önünde saatlerce dikilmiş.
Şimdi her yer duran adamlarla dolu ama İçişleri Bakanı "Bu, suç oluşturacak bir eylem değildir" dese de, duran adamları derdest edip karakola götürüyorlar.
Öyle günler yaşıyoruz ki, öyle bir gerilmişiz ki; 'durmak' bile 'huzur bozan eylemden' sayılıyor. Oysa 'Diren Adam' giderek 'Duran Adam'a dönüşüyor.
'Durup düşünmek'; 'vurup düşürmek'ten daha cazip hale geliyor.
Başka ne istiyoruz ki?
'Duran adam' sizce de 'Vuran adam'dan daha iyi değil mi?
Protestonun bu en nahif haline bile tahammül edemiyorsak; huzura, barışa nasıl ereceğiz ki?
'NOTA' VERMEK
Bir de şu piyanist David Marcello olayı var. Alman sanatçı, Gezi Parkı eylemleri sırasında kitlelerin 'sinirini alan' bir terapist işlevi üstlendi. En elektrikli anlarda bile piyanosunun tuşlarından dökülen kadife nağmelerle kitlelerin ruhunu çitileyip yıkadı ama biz ne yaptık?
Gezi Parkı müdahalesi sırasında adamın; üzerinde baret, gaz maskesi, Türk bayrağı ve Atatürk posteri bulunan piyanosunu tutukladık!
Çekici ile götürüp Kağıthane'de bir otoparka kilitledik. Marcello karakola gidip 160 lira yatırdıktan sonra makbuzuyla piyanosunu alabildi!
Marcello'nun ve piyanosunun suçu neydi? Toplumsal barışı tehdit edenlere, orantısız güç kullananlara 'nota' vermek! Milletin şanssızlığı ise sol'dan umut kesilince, 'sol anahtarından' medet ummak!
Öylece duranlara ve sadece piyano tuşuna vuranlara hoşgörü göstermeyeceksek; Orhan Baba'nın deyimiyle "Batsın bu dünya..."