Eğer ünlü Monk dizisi devşirilirken, başrolde Engin Günaydın'dan başka bir isim tercih edilseydi; emin olun ki bu kadar sükse yapmaz, tutulmazdı.
Engin Günaydın âdeta bu rol için özel imal edilmiş. Zaten gerçek hayatında da 'arızalı' bir adamdır. İçine kapanıktır, hafiften 'Yağmur Adam' halleri vardır, obsesif (takıntılı) olduğu söylenir ve tek kelime ile 'sıra dışı' bir tiptir.
Günaydın, bu 'arızalarını' yeni rolünde müthiş bir avantaja dönüştürmüş. Dizideki karakter, kendi özüyle benzerlikler arzedince, inandırıcılık katsayısı da kendiliğinden yükselmiş. Büyük umutlar beslediğim Ersin Korkut ise 'özgün' tipleme yazılamadığından olsa gerek, tam havasını bulamamış.
Galip Derviş, komedi ile polisiyeyi birleştirmek gibi 'zor' bir görevi üstleniyor. Dünya sinemasında ve televizyonlarında bu bıçak sırtı dengeyi tutturan az sayıda başarılı yapım var. Zira polisiyeye ağırlık verirseniz, komedi bekleyenleri hayal kırıklığına uğratır, sıradanlaşırsınız. Yok, eğer komedi dozunu elinizden kaçırırsanız; bu kez de polisiyenin inandırıcılığından uzaklaşırsınız.
Bu nedenle diziyi yazarken ve çekerken 'kuyumcu terazisi' hassasiyeti gerekir. Bu oranın tutturulması konusunda bir doz aşımı dikkatimi çekti.
Suikast sırasında silah patlayıp da belediye başkanının koruması kanlar içinde yere yığılınca, Mehter Takımı susacağı yerde tempo artırıp 'Hücum Marşı' çalmaya başlıyor. Bu kadarı Recep İvedik'te bile olmaz.
Bir de yabancı orijinli dizilerin 'Türkiyelileştirilmesi'nde hep bir defo olur.
Galip Derviş'te de belediye başkanın ardındaki süs balonları kırmızı-lacivert- beyaz renkteydi. Belli ki dizinin orijinalinden 'aynen' kopyalanmış. Zira bu süsleme tarzı, sadece ABD başkanlık seçimlerine özgüdür!