Taşfırın Haluk'u nasıl bilirdiniz? İleri derecede maço, çokça kaba saba, azıcık bencil, bazılarının benzetmesiyle 'göbeğini kaşıyan adam' kategorisinin önde gideni değil mi?
Ama son hafta Haluk'u bambaşka bir karakterde izledik. İçindeki romantik erkeğin gün yüzüne çıkması için Meltem'in kaybolduğunu sanması yetti. Oysa Meltem telefonunu kapatıp yatak odasında uykuya dalmıştı. Uzun süre ona ulaşamayan bizim Taşfırın'ın gözünde eşiyle beraber yaşadığı günler canlanınca; bizimki romantizm rüzgarına kapılıp her şeyi bir bir itiraf etti.
Meğer Haluk, Meltem'in en sevdiği rengin sarı, en sevdiği çiçeğin ise papatya olduğunu gayet iyi bilirmiş. Bir gün, daha çocukları olmamışken, Meltem ile tatile çıkmışlar. Yolda otomobilin lastiği patlamış. Haluk lastiği tamir ederken, Meltem de etrafı gezmeye çıkmış. Haluk işini bitirince uzun süre Meltem'i aramış. Önünde uzanan yamacı aşınca bir de ne görsün? Meltem uçsuz bucaksız uzanan sarı papatyaların arasına sırtüstü uzanıp ellerini yana açmış bir şekilde gökyüzünü seyrediyor. Haluk yanına yaklaşınca Meltem demiş ki, "Hayatta en sevdiğim iki şey yanımda: Biri sarı renkler, diğeri papatyalar... Şimdi üç oldu..."
Haluk'un hatıralarını kapı aralığından dinleyen ve çok mutlu olan Meltem, eşinin aynı sözleri yüzüne karşı da söylemesini istedi ama bizimki topu sürekli taca atıp maço imajının zedelenmesine (!) engel oldu.
Bu duygusal sahneyi izlerken aklıma buzdolabı reklamındaki genç kadının söyledikleri geldi: "Tüm erkeklere romantizm formatı mı atsak ne?"