Genel Yayın Yönetmenimiz sevgili Erdal Şafak ağabeyimiz, geçen hafta bizim Günaydın ve Hafta Sonu Ekleri ekibine talimat verip "Güney'in cıvıltısını, renklerini gazetemize taşıyın" dedi ya, hemen durumdan vazife çıkarıp kendimi feda ederek (!) bir günlüğüne şu naçiz vücudumu Bodrum'a attım.
Haziran ayında yüzde 15'lik turist artışı görülmesine rağmen ortalık bana biraz tenha geldi. Bunda, Bodrum'a beraberimde müthiş bir fırtınayı da getirmemin bir etkisi var mı bilmiyorum ama otel personeli girişte ayak tabanımı kontrol etmemeliydi yine de...
Xanadu'cu dostlar, Akyarlar'daki bir yarımadanın üzerine muhteşem bir otel kondurmuşlar. Adanın en ucuna gittiğinde, sanırsın ki Titanic'in pruvasındasın. Aç kollarını, bırak kendini rüzgara...
Adadan içeriye girer girmez kendimi bir Survivor ortamında buldum. Ama Anti-Survivor... Burada yediğin önünde, yemediğin ardında... Yarışmacılar yine yaşam mücadelesi veriyor. Ama mide fesadından ölmemek, şımartılmaktan akıllarını yitirmemek ve Balili masözlerin sihirli parmaklarının verdiği haz yüzünden kalp krizi geçirmemek için...
Xanadu'nun CEO'su Yusuf Hacısüleyman bana tesisin 'kral dairesi' diyebileceğimiz özel villasını gezdirdi. Adanın en ucunda... Kolunu uzatsan, İstanköylü (Kos Adası) Yorgo ile tokalaşacaksın.
Acayip bir sonsuzluk ve dünyadan soyutlanma hissi... 5 oda, iki salon, özel havuz, jakuzi, hizmetli bölümü, özel mutfak, özel servis ekibi vs... Vallahi üzerine basmaya kıyamadığım halının etrafından dolanmak zorunda kaldım. 560 metrekarelik villanın geceliği 12 bin dolarmış... Hayatımda ilk kez Arap şeyhi ya da Rus petrol milyarderi olmadığıma üzüldüm...
Sevgili Erdal Ağabey, ben görevimi yaptım, Güney'in renklerini sayfalarımıza taşıdım. Ama ne olur bir daha bana böyle 'zorlu' görevler verme. Zira gövdemi İstanbul'a sürükledim ama ruhum Akyarlar'ın dibinde cansız yatıyor...