BBC, 1982'den bu yana ilk kez bu kadar ağır bir şekilde eleştiriliyor.
Falkland Savaşı sırasında yaşananları adeta üçüncü bir ülkenin televizyonu gibi 'tam ortadan' verdiği için özellikle muhafazakarların eleştiri oklarına hedef olan İngilizler'in ünlü devlet televizyonu, şimdi de bir insanın ölüm anını ekrana getirmeye hazırlandığı için ağır şekilde eleştiriliyor.
Michael Mosley'in sunduğu Inside the Human Body belgeselinde, huzurevinde yaşayan 64 yaşındaki Gerald adında bir hastanın, kanser tedavisi sonrası ötenazi talep ederek son nefesini verişi kameralar tarafından kaydedilmişti. BBC'nin bu belgeseli yayınlamaya karar vermesi, Ada insanlarını ikiye böldü.
Her ne kadar etik anlayışa sığmasa da içimizdeki mağara adamı böyle zamanlarda kanun, ahlak, günah tanımıyor. Çünkü ne kadar korksak da ölümü izlemeyi seviyoruz. Ölümü, fena halde merak ediyoruz. Denizden çıkarılan cesedi sahilde çekirdek çitleyerek seyredenler, içinde kurşunların vızıldadığı, insanların kan revan yerlere serildiği dizilere reyting yaptırıyorlar.
Tecavüzü lanetler gibi görünsek de Cemile'yi izlemekten geri durmuyoruz.
Dört kardeşin anne acısına dayanamayarak kendilerini astıkları dehşet verici olayla ilgili her ayrıntı, internet ortamında tık'lanma rekoru kırıyor.
Zaten içimizdeki mağara adamı olmasaydı, 'korku filmi' diye bir kavram da olmazdı.
Korksak da yüzleşiyoruz, iğrensek de bakıyoruz, ürpersek de yoldaki cesedin üzerini örten gazete kağıdını bir ucundan kaldırıveriyoruz.
Ölümün yüzü ne denli soğuk olursa olsun, insanı çekiyor. Öyle olmasa, Haiti'de ölümü anlatan fotoğrafa yılın en değerli gazetecilik ödülü verilir miydi?