Sanal alem, düne kadar 'izleyici' olanları bir anda 'izlenen' konumuna getirdi. Facebook, Twitter, internet sözlükleri ve kişisel bloglar sayesinde artık herkes kendi reytinginin peşine düştü. Popüler kültürün yeni anayasının ilk maddesi belli: 'Reytingin kadar konuş!' Artık Facebook arkadaşlarının sayısı, Twitter takipçilerin ya da blog hit'lerin kadar değerlisin. Yani yeni dünya düzeninde 'izlenmeyene' sosyal yaşam hakkı yok!
Bu "Aman da beni izlesinler, her anımı takip etsinler, tuvalete bile günde kaç kez gittiğimi cümle alem öğrensin" kaygısı, doğal olarak televizyon yapımcılarına da ilham verdi. Yayınlandığı ülkelerde en fazla izlenen reality şovlardan biri olan 'Frame' kaçınılmaz olarak Kapıkule'den giriş yapıp TNT ekranlarına yerleşti
İlk bölüm 'Hoş geldin, beş gittin' tonundaydı.
6 ayrı evde bulunan toplam 18 yarışmacı tanıtıldı. Şimdi onlar bu cam evlerde yaşayacak, vatandaş onları internet üzerinden 24 saat boyunca gözetleyecek ve her hafta reytingi en az olan elenecek. İzleyenler de mesailerinin karşılığında hediyeler kazanacak. (İlk bölümde evdeki kasanın şifresini bilen bir izleyici 10 bin liranın sahibi oldu. Kim demiş röntgencilik karın doyurmaz diye?) Yarışmacıların amacı ise bir şekilde kendilerini gösterebilmek. Uvertür şarkıcılar, dansözler, mankenler evleri doldurmuş. Hepsi 'sponsor' peşinde... İzlenmenin kuralı ise belli: En acayip, en sıradışı, en garip, en civelek, en seksi, en sivri, en arızalı olan ipi göğüsleyecek. Yani yarışmanın 'neyi özendirdiği' şimdiden belli. Hatta tuhaf yarışmaların en tuhaf yarışmacısı Hakan Demir'in Kayseri'deki evde yarışmasından belli...
Sunuculara gelince, Clark Kent'in telefon kulübesine girmemiş hali gibi görünen Murat Başoğlu, kendisine layık görülen 'Oyunların Efendisi' sıfatından uzaktı. Çünkü Aysun Kayacı'nın gevezeliğinden konuşmaya fırsat bulamadı. Aysun ise güzelliği ile ekrana gerçekten de yakışıyor. Ama bir de şu yerli yersiz 'Ihıhıhı' diye gülmeleri olmasa...