Var mısın Yok musun yarışmasında hepimizi etkileyen, tespih gibi ekranın karşısına dizen, yarışmacıların "ekip ruhu" idi. Aynı amaca ulaşmak için birbirlerini morallendiren, büyük ödül yolunda yüreklendiren, birlikte ağlayıp, birlikte gülen, her gece tek yürek olan o insanlar "aynı amaç için gönül gönüle tutuşmanın" dersini veriyorlardı. Peki ya şimdi? Issız adaya düştükleri günden itibaren hepsinin içinde bir canavar peyda oldu. Bir yıl önce birbirlerinin büyük ödüle ulaşması için jest üstüne jest yapan o insanlar şimdilerde bir dilim Hindistan cevizi için birbirlerinin üzerine çullanıyor. Büyük ödüle ulaşmak için birbirlerini çelmeliyorlar. Bir zamanlar, içinden büyük ödül çıkması için kutu başında el ele tutuşanlar, şimdi en sevdiklerini elemek için isimlerini kağıda yazıp, kutunun içine atıyorlar. "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" demişler. Açlık bazen insanı terbiye eder, bazen de terbiyeden eder. Issız adadakiler ise karınları guruldadıkça, mağara adamına dönüşüyorlar. Elbette, buradan ahkâm kesmek kolay. Orada "ölüm kalım mücadelesi" içinde insanın gözünün nasıl karardığını tok karnına, sıcak bir odada, bilgisayar başındayken kestirmek mümkün değil. Ama yine de ıssız bir adaya düşecek olursanız, yanınıza almanız gereken üç şey var: Vicdan, vefa ve insaf...