Kara kışa, lapa lapa yağan kara, buz tutmuş yollara aldırmadan önceki gece Ses Tiyatrosu'na koştum. Pek çok kişinin övgüyle söz ettiği "Denizaltında Altı Tahammülfersa" adlı oyunu izlemek için... Vallahi hiç de pişman olmadım. "Haneler"deki başarılı performanslarıyla isimlerini duyuran İstanbul Kraliyet Tiyatrosu oyuncuları her yönüyle mütevazı ama söyledikleriyle ses getirecek bir oyuna imza atmışlar. Bir dönem Beyoğlu'na sağlı sollu serpiştirilen tiyatrolarda ağırlıklı olarak "siyasi hiciv" eksenli oyunlar izlerdik. Zamanla ya tiyatrolar kapandı, ya da içlerine kapandı... Artık siyasi hiciv içeren oyunlar seyrelmişti. Ama son zamanlarda tiyatronun yeniden bu "asli görevine" döndüğünü görüp, mutlu oluyorum. "Denizaltında Altı Tahammülfersa" jilet olmaya giden eski bir denizaltının son yolculuğunda yaşananlara tanıklık etmemizi sağlıyor. Orada "denizaltı" olarak gördüğümüz, aslında bizim ülkemizi temsil eden bir sembol. Oyun; bu denizaltının dalışını, çıkışını, bazen dibe oturmasını, kendi imkanlarıyla yüzeye çıkmasını, darbeyle dümeni her eline alanın nasıl menfaat yonttuğunu komedi sosuna bulayıp, afiyetle hazmetmemizi sağlıyor! Oyunu yazan ve yöneten Saygın Delibaş ile Fethi Kantarcı, klişelerin dışına çıkıp, rafine esprilerle dertlerini anlatmayı becermişler. "Yaban" ın "Çakma Kadir İnanır"ı Fırat Doğruloğlu yeteneğiyle yine öne çıkıyor. "Yaprak Dökümü"nün Tahsin'i Ahmet Saraçoğlu da tecrübesini konuşturmaktan geri kalmıyor. Ama benim yıllar öncesinden isminin yanına mim koyduğum bir Murat Akkoyunlu var ki... "Acemi makine mühendisi Neptün" rolüyle yine en fazla kahkahayı attırıp, en fazla alkışı alıyor. Ses Tiyatrosu'nun buram buram tarih kokan büyülü atmosferinde, eskinin siyasete çuvaldız batıran komedilerine özleminizi giderip, nostaljik bir akşam yaşamak istiyorsanız, hiç durmayın...