Herkes soruyor "Tatilde ne yaptın?" diye... Yanıtı iki kelime: Televizyon diyeti!.. Ekmeğini ekrandan çıkaran, günde ortalama 10-15 saatini ekran karşısında geçiren biri için günler boyunca televizyon seyretmemenin büyük bir boşluk, hatta girdap yaratacağını düşünüyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz. Tatilim süresince çok mutlu, çok sağlıklı ve olağanüstü hareketliydim. (Enfes anne yemeklerine rağmen 2,5 kilo verdim) İki hafta boyunca televizyonun "hayatımdan çaldıklarını" yerine koymaya çalıştım. Uzaktaki ailemle mutlu anları paylaştım. Küçükkuyu'nun altın sahillerinde isparilerin arasında kulaç attım. Dalından koparıp, kayısı yedim. Bisikletle fırına gittim, odun ateşinde nar gibi kızarmış ekmeği, daha dumanı üzerindeyken zeytinyağına banıp, koklaya koklaya mideye indirdim. Yıldızları izlemenin insanı ne denli rahatlattığını hatırladım. Ağustos böceklerinin zırıltısıyla uykuya daldım. Pervazıma konan bülbülün sesiyle uyandım. Bahçeyi suladım, çiçeklerin toprağını çapaladım, kapının kilidini, lambaları tamir ettim. Bir de yeni arkadaş edindim... Açlıktan neredeyse ölmek üzereyken, davetsizce bahçeye dalıp, önüne koyduğum bir tas yemek ile suya karşılık, bana "kayıtsız, şartsız, karşılıksız" sevgi ve sadakat sunan yavru sokak köpeğinin adını İkoncan koydum. Aman ha, konuyla ilgili hanımlar sakın alınmasın. Dedim ya, o benim için artık bir hayvan değil, dost... Ve ben dostlarımı çok severim. Üstelik, havuz başında salına salına yürümesini, fotoğraf makinesi görünce nasıl hemen en şuh pozunu takındığını görseniz, adını fazlasıyla hak ettiğini siz de anlarsınız... İki hafta boyunca haber bültenlerinin iç paralayan, ölüm kokan, felaket, cinayet, terör haberlerini izlemedim. Birbirinin kopyası, sonu başından belli "light" yaz dizilerini de... Yaz eğlencesi diye ekrana sürülen panayır hafifliklerinden, kiloyla satın alınan vurdulu kırdılı aksiyon filmlerinden özenle uzak durdum. Hem vücudumun, hem ruhumun "ağırlıklarından" televizyon diyeti ile kurtuldum.