Yaz aylarıyla birlikte başta diziler olmak üzere dev bütçeli yapımlar, yerini az para ile kotarılan "light" yarışmalara bıraktı. Bunlardan biri de pazar akşamı atv ekranlarında ilk kez seyircisiyle buluştu. Cenk Eren'in sunduğu "Ver Coşkuyu", akülü tekerlekli sandalye kampanyasına verdiği destekle, kendi payına sosyal sorumluluğunu yerine getirmeye çalışırken, insanları eğlendirmeyi de hedefliyor. Bu format bize ait değil. Yıllardır Amerika'da, Avrupa'da izleyicileri ekran başına topluyor. Yani ekranda "panayır eğlencesi" görmek isteyenlerin sayısı az değil. Televizyon bu... Her zevke hitap edip, her kesimin "tüketim arzusunu" dürtmek istiyor tabii ki ... Benim garibime giden ise insanları eğlendirmek adına televizyon programcılarının artık "çaresizliğe" kapıldığına şahit olmak. Düşünün, tam yemek saatinde iki genç bir kabine giriyor. Ellerinde mikrofonla bir yandan şarkı söylemeye çabalarken, diğer yandan içeriye boca edilen 80 farenin tacizinden kurtulmaya çalışıyor... Acaba insanlar mı "eğlenceyi" tüketti, yoksa yapımcıların mı hayal dünyası daraldı, karar veremiyorum... Ortaya çıkan, Fareli Köyün Kavalcısı masalının 21. yüzyıl versiyonu olsa gerek... Cenk Eren ise böylesine aksiyon yüklü bir yarışma için biçilmiş kaftan. Cıva gibi... Yerinde duramıyor. Bence bu format için ideal bir seçim olmuş. Yarışmanın amacı, insanların en güç şartlarda bile şarkı söyleyebildiklerini kanıtlamak. Ama zaten Türkiye'de ses sanatçıları bunu yıllardır yapmıyorlar mı? Korsana ve MP3 kâbusuna karşı albüm çıkarmaya devam etmiyorlar mı? Ucuz magazin batağına düşmeden seslerini duyurmaya çalışmıyorlar mı? Bazı kan emici prodüktörlerin, menajerlerin kurduğu tuzakların üzerinden zıp zıp zıplamıyorlar mı? "Ver Coşkuyu" yarışmasındaki engeller ne ki?..