Show TV'nin iddialı programı Yemekteyiz, reyting ivmesini kaybetmemek için taktik üstüne taktik değiştiriyor. Toplumun değişik kesimlerinden gelen yoğun eleştirilerin ardından geçen hafta "en sakin ve düzeyli" yarışmalardan biri ekrana geldi. Yarışmacılar bir-iki küçük tartışma dışında birbirlerine dostça davrandılar. En azından lokmasını peçeteye çıkaran filan olmadı. Bu hafta ise farklı bir içerikle karşılaştık. Kazım Bey, evinde verdiği yemek sırasında 2 yıldır görüşmediği kardeşiyle barışma fırsatını buldu. Yarışma ekibi bu özel geceye Kazım Bey'in küs olduğu kardeşini, eşini, minik yeğenini ve annesini getirince son derece duygusal anlar yaşandı. Bu görüntüler her ne kadar yarışmaya dramatik unsurlar katmak amacıyla kurgulanmış olsa da, en azından "aile birliği" konusunda ortaya doğru bir mesaj çıkmasına vesile oldu. Ben gereksiz dekolteler, kayıkçı kavgaları ve Türk sofra adabıyla uyuşmayan terbiyesizlikler yerine, mizansenlerin yardımıyla da olsa "doğru mesaj" verilmesini tercih ediyorum. Ancak her şeyin "tadında" bırakılmasından da yanayım. Eğer Yemekteyiz programı, Kayıp Aranıyor ya da Serap Ezgü ile Bizbize'nin karasularına girmeye kalkarsa, sofranın tadı iyice kaçar. Bir de şu ev sahiplerinin, konuklarını ağırladıktan sonra kapıyı kapatır kapatmaz büründükleri hallerinden çok şikayetçiyim. Konuklarına masada servis yaparken puan almak için nezaketten kırılıp dökülen o insanlar, konuklarını uğurladıktan sonra arkalarından demediklerini bırakmıyorlar. Geçen akşam Kazım Bey, konuklarının ardından kapıyı kapattıktan sonra şöyle dedi: "Oh, kurtuldum şu delilerden... Allahım şükürler olsun sana..." E, hani biz dünyanın en misafirperver milletiydik? Hani komşu hatırına çiğ tavuk yiyorduk? Hani "Tanrı misafiri" diye kapımızı tıklatan herkesi evimizde ağırlardık? Öyleyse bu ne riyakârlıktır? Üzülerek görmekteyim ki, Yemekteyiz'de çiğnenen, sadece lokmalar değil!..